Arşiv

  • Mayıs 2024 (11)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Koreliler neden kendilerini aldatılmış hissetmektedir?

    Güven Sak, Dr.24 Mart 2012 - Okunma Sayısı: 1115

    Seul’de geçenlerde katıldığım bir konferansta Korelilerin kendilerini aldatılmış hissettiğine hayretle şahit oldum. Bu aldatılmışlık hissinin nedeni Batının Kuzey Kore’ye ilişkin bir politikası falan değildi. Korelilerin kendilerini aldatılmış hissetmesinin nedeni küresel finans sisteminin Yunanistan’ı kurtarma operasyonuna izin vermiş olmasıydı.

    Koreliler, işler zora girince bazı Avrupalıların piyasa dışı çözümleri hızla kabul etmesinden rahatsızlık duymaktadır. Belki de Almanya, Avrupa Birliği’nin Asya’ya doğru genişlemesine çalışmalıdır. Fakat beni asıl şaşırtan Korelilerin bu konuda ne hissettiği değil, Türkiye’de de benzer tartışmalara şahit olmayışımızdı. Yunanistan’da uygulamaya konan piyasa dışı çözümler karşısında, Yunanistan’ın komşusu ve AB adaylığına üye bir ülke olarak biz neden aldatılmış hissetmiyoruz?

    Müsaadenizle Kore’den başlayayım. 1997 Asya finans krizi başladığında Kore, bugünkü Yunanistan’a kıyasla daha sorumlu davranmıştır. Yine de sorunlarına çözüm bulmada bir başına bırakılmıştır. Bugünse bütün dünya Yunanistan için endişelenmekte ve sorunlarına çözüm önerilerini iletmek için sıraya girmektedir. Çünkü 1997 krizinden bu yana geçtiğimiz 15 yıl içerisinde dünya daha karmaşık, daha küresel ve kendi içinde daha bağımlı hale gelmiştir. Bugün hepimiz Yunanlıyız. İşin bu kısmı anlaşılabilirdir.

    1997’de Kore’nin başı dertteyken, herkes uygulanacak çözümün piyasa temelli olması gerektiğini söylüyordu. O zamanlar, herhangi bir ülkenin borcunu ödememesi büyük bir günah olarak görülmekteydi. Parya olmanın en kolay yolu, en azından finans piyasalarının gözünde buydu. Geçen 15 yılda, pek çok ülke devlet tahvillerinin bir kısmını ya da tamamını ödememe cüretini gösterdi. Yunanistan örneğinde ise IMF dahil uluslararası finans sisteminin tüm aktörleri piyasa dışı çözümü desteklemekle kalmadı, herkesi bunun gayet normal olduğuna inandırmak için çaba sarf etti.

    Gelin kabul edelim: Bu yeni normda bir yanlışlık vardır. Türkler için AB ile üyelik müzakereleri neyse, Koreliler için de kurtarma operasyonları odur. Türkiye AB’den bir talepte bulunduğunda üye devletlerin siyasetine takılmaktadır. Fakat AB bir talepte bulunursa konu siyasetle değil, Kulübün teknik kurallarıyla ilgili olarak gösterilmektedir. Aynı şekilde 1997’de Kore’nin sermaye kontrollerinin kullanılması piyasa ekonomisinin teknik kurallarına aykırıydı. Sorun sistemin merkezinden çıkınca, siyaset kurallara üstün geldi. Bana kalırsa tam da bu nedenle Koreliler kendilerini aldatılmış hissetmektedir. IMF’nin “Sermaye kontrolleri artık piyasa ekonomisinin ayrılmaz bir parçasıdır” demeye başlaması, Katolik kilisesinin kürtajı Katolik öğretisinin bir parçası olarak kabul etmesi gibidir.

    İnançlı olanlar şüphe duymakla suçlanamaz.
    Peki, biz Türkler neden aynı hissiyat içerisinde değiliz? Bana kalırsa sorunun cevabı doğrudan orada ve Türkiye’de serbest piyasa fikrinin ne kadar kuvvetli olduğuyla ilgilidir. Asya’nın o bölümünde ülkelerin kurucu liderleri ekonomik büyümeyi piyasa temelli çözümlerle sağlamıştır. Türkiye’de ise durum farklıdır.

    Türkiye’nin geçmişinde, serbest piyasa ilkelerine Koreli lider Park Chung Hee kadar bağlı herhangi bir siyasi lider hatırlamıyorum. Yıllar önce Amerikalı bir siyaset bilimci bana benzer bir soru sormuştu: “Türkiye’de ordunun yönetimi ele geçirmekteki asli amacı neden ekonomik istikrarı sağlamak olmuyor?” demişti. “Neden Türk ordusu Doğu Asya ordularından bu derece farklı?” Bana kalırsa, sorunun cevabı buralarda bir yerde yatmaktadır.

    Bu köşe yazısı 24.03.2012 tarihinde Hürriyet Daily News'te yayımlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır