Arşiv

  • Nisan 2024 (13)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Fatih Projesi Nereyi Fethedecek?

    05 Mart 2013 - Okunma Sayısı: 2814

    Geçtiğimiz günlerde basına yansıyan bir habere göre Milli Eğitim Bakanlığı’nın 4 bin öğrenci ve 500 öğretmen ile yaptığı ankette Fatih Projesi kapsamında akıllı tahta ve tablet bilgisayarlarla eğitim alan öğrencilerin başarısında belirgin bir artış görülmemiş[1].  Proje kapsamında ölçülen “problem çözme”, “dili etkili kullanma”, “sorgulama”, “yaratıcılık”, “eleştirel düşünme” gibi çoğu beceride bir ilerleme olmazken tablet kullanan öğrenciler sadece “teknoloji okuryazarlığı”nda kendini geliştirmiş.

    Her ne kadar düşündürücü olsa da bu habere bakarak henüz başlangıç aşamasındaki projenin etkisi üzerine bir çıkarım yapmak mümkün değil. Dünya çapında tabletle eğitim üzerine yapılan akademik araştırmalar bu teknolojinin etkisinin öğrenci profilinden tutun eğitim müfredatına kadar sayısız faktöre bağlı olduğunu gösteriyor. Misal İngiltere’de bir okulda dağıtılan Ipad’ler sayesinde öğrencilerin ulusal test skorları okulun 48 yıllık tarihinin en yüksek seviyesine ulaşırken, Peru’da kırsal alanda yaşayan 800 bin öğrenciye dağıtılan laptoplar öğrencilerin performansını etkilememiş, hatta kimilerine göre var olan eşitsizlikleri daha da arttırmıştır[2] [3].

    Sadece eğitimde kullanılan araçları değiştirerek eğitimin çıktılarının iyileştirilemeyeceğini aklımızda tutarak yakın vadede eğitim sistemimizde yapmamız gereken önemli değişiklikler var. Bu amaçla eğitime ayrılan kaynaklar, altyapı, müfredat ve pedagojik yöntemler oldukça önemli olmakla birlikte, bütün reform araçlarının başarılı olması için gerekli koşul olan bir etken bulunmakta: Yönetişim. Türkiye’nin eğitim sistemi, dünya üzerinde çok az ülkede rastlanan ölçüde merkeziyetçidir. OECD’nin 3 senede bir yayınladığı PISA araştırmasına göre Türkiye, okulların müfredat belirleme ve başarı ölçme alanındaki özgürlükleri bakımından 75 ülke arasında sondan dördüncü, OECD ülkeleri arasında ise sondan ikincidir[4]. Aynı araştırmaya göre bir ülkedeki okulların bağımsızlığı ile o ülkenin PISA testlerinden aldığı başarı skorunun yüksekliği arasında doğrudan bir ilişki bulunmaktadır. Nitekim ülke genelinde milyonlarca öğrencinin aynı hafta içerisinde aynı kitaplardan aynı konuları aynı hızda öğrenmesini beklemek kulağa da pek mantıklı gelmiyor.

    Ne yazık ki Türkiye’deki durumu anlatan bu örneğin değişmesi kısa vadede olacak bir şey değil, bu sebeple kısa vadede sonuç getirecek politikalara odaklanmakta fayda var. Öğrenci odaklı tasarlanmış dijital içerik (“app”ler), güncellenmiş müfredat ve eğitimden geçmiş öğretmenler sayesinde dijital eğitimden tam anlamıyla faydalanabiliriz. Hatta bir türlü öğrenemediğimiz İngilizceyi dahi oyunlar yolu ile öğrencilere öğretebiliriz[5]. Yine de 2023 yılında bölgemizin ileri teknolojili üretim merkezi haline gelme hedefimize ulaşacaksak yönetişim ve diğer alanlardaki reformları da ihmal etmememiz gerekiyor.

    Aslında Fatih Projesi’nin ileri teknoloji ülkesi olma hedefimizle birden fazla bağlantısı var. Bunlardan ilki, öğrencilerin yazının başında bahsedilen becerileri kazanarak sanayideki dönüşümün insan kaynağını oluşturmaları. İkincisi ve daha az dikkat çeken kısmı ise Fatih Projesi yolu ile yaratılacak olan 7.5 milyar dolarlık pazarın doğru yönetilmesi durumunda ülkemizin elektronik ve yazılım sektörlerini dönüştürecek olması. Tamamı kamu alımı kapsamında olacak olan bu pazarda devlet, alınacak ürün ve yazılımların niteliğini belirlemek gibi bir gücü elinde tutmaktadır. Burada alım koşullarının sanayiyi dönüştürme perspektifi ile belirlenmesi halinde bu projeye girdi sağlayacak olan yazılım ve elektronik sektörleri niteliksel açıdan bir sıçrama gerçekleştirebilir[6]. Ama yok eğer bu projedeki alımlara da belediyelerin kaldırım ihaleleri gibi “en ucuza” mantığı ile yaklaşılırsa bu pazarı ya Çin gibi ülkelere kaptırırız, ya da elektronik sanayimizi kalite değil de fiyat üzerinden rekabet etmeye, sırtını devlete dayamaya alıştırırız.

    Şimdi size bu projenin iyi ve kötü yönetilmesi durumunda bizi nelerin beklediğine dair iki bilimkurgu senaryosu anlatayım. İdeal senaryoda yerli firmaların yenilikçi yaklaşımla üretip kullanışlı yazılımlar yüklediği tabletlerde problem çözme, sorgulama ve yabancı dil yeteneklerini geliştirmiş çocuklarımız, birer mühendis ve teknisyen olarak dünya piyasasında söz sahibi olmuş Türkiyeli elektronik ve yazılım firmalarında çalışıyor olacaklar. Kötümser senaryoda ise, kullanışsız yazılımlarla doldurulmuş ikinci sınıf aletlerde hala Mr and Mrs Brown’un kim olduğunu ezberlemeye çalışan çocuklarımız, her köşe başındaki AVM’lerden birinde ithal elektronik mallar satan bir dükkânda tezgâhtar olma hayali ile yaşıyor olacaklar. Sonuç olarak Fatih Projesi’nin bizi bu iki senaryodan hangisine benzeteceği yine tanıdık bir etkene bağlı: Yönetişim.

     


    [1] http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1123079&CategoryID=77

    [2] http://www.apple.com/uk/education/profiles/honywood/

    [3] http://www.eschoolnews.com/2012/07/03/perus-ambitious-laptop-program-gets-mixed-grades/print/

    [4] http://www.oecd.org/pisa/pisaproducts/46619703.pdf

    [5] Sadece bu amaçla Amerikan Dışişleri Bakanlığının geliştirdiği “Trace Effects” adlı 3 boyutlu bir oyun bulunmakta.

    [6] Bu yaklaşımla ilgili daha fazla bilgi edinmek isteyenler TEPAV’ın yakında yayınlanacak olan Onuncu Kalkınma Planı İmalat Sanayiinde Dönüşüm Özel İhtisas Komisyonu Raporuna bakabilir.


    * Ali Sökmen, Ekonomi Çalışmaları, Araştırmacı

    Etiketler:
    Yazdır