Arşiv

  • Nisan 2024 (14)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Seçim, Kürt sorunu ve ötesi

    Nihat Ali Özcan, Dr.02 Haziran 2015 - Okunma Sayısı: 1109

    Türkiye, seçimin ardından, yeni boyut ve ölçü kazanmış eski sorunlarıyla yeniden yüzleşecek. Siyasilerin önünde, sorunlu bir coğrafyanın, dinamik nüfusun, ekonominin ve tarihi mirasın şekillendirdiği uzun bir liste var.

    Nitekim Başbakan Ahmet Davutoğlu, iki gün önce, seçim sonrası olası hükümetin öncelikler listesini açıkladı. İlk iki maddeye Kürt sorunuyla ilişkili konuları yerleştirdi. “Yeni Anayasa” ve “Çözüm Süreci”. Anlaşılan müzminleşen sorun, seçim sonrası daha yoğun gündemde olacak. Ancak koşullar tarafların pozisyonu ve beklentiler seçim öncesinde farklı biçimde tezahür edebilir.

    Yeni arayışlar

    Seçim sonrasında, PKK ya da Kürt sorununun yeni boyutlar kazanacak olmasının birçok nedeni var. İlk olarak, çözüm sürecinin seçim öncesinde ulaştığı aşamaya bakmak gerekiyor. Artık çözüm arayışları “ete kemiğe büründürme” aşamasına gelmiş bulunuyor. Bunun anlamı, yeni anayasa, yeni devlet yapısı, yeni kurumlar ve etnik gruplar arası ilişkiler demektir. Üstelik PKK, mevcut ortamda çıtayı oldukça yüksek tutma iddiasını da sürdürüyor. Seçim ve uluslararası ortam bu iddia için “çarpan etkisi” yapmaya devam edecektir.

    Sonuçta,  zaten karmaşık olan sorun, seçim sonrası oluşacak daha karmaşık bir tablo içinde ele alınacak. Seçim, Ak Parti’nin siyasi yetkinliklerine yeni bir görünüm kazandırırken, HDP açısından süreç farklı işleyecektir. Ak Parti, güç ve meşruiyetini seçim sonuçlarıyla şekillendirirken, HDP bunu, her durumda, farklı yöntemlerle elde etmenin yollarını arayacaktır. Üstelik taraflar seçimlerle birlikte kısa dönemli beklentilerini ve stratejilerini de hızla değiştireceklerdir.

    Buzdağı

    HDP bağımsız gibi davransa da asıl güç Öcalan ve PKK’dır. Stratejik seviyede, demokrasi dışı yöntemler dahil, siyasetin hangi araçlarla, nasıl ve hangi ölçüde yapılacağına HDP karar veremez. Öcalan’ın, dolayısıyla PKK’nın, uzatılmış politik-askeri stratejisinde, HDP’ye yüklenen iki önemli rol vardır.

    Birincisi, buzdağının görünen kısmıdır. Legal, “sandık” mücadelesi. HDP bu rolünü iyi oynadığını düşünebilir bile. Diğeri ise, politik-askeri stratejinin olmazsa olmazı, “zor” kullanmaktır. Silahlı militanlarla birlikte, kitleleri seferber ederek, hükümeti politika değiştirmeye, taviz vermeye zorlamak, provoke ederek ölçüsüz güç kullanmasını sağlamaktır. Bu roller, benzeri hareketlerin küresel tecrübesiyle şekillenmiştir.

    Nitekim HDP, çeşitlik olgusunu hazmettiğinden demokrat değildir. Onu böyle görünmeye zorlayan, Öcalan’ın 1983’ten beri hayalini kurduğu, rakiplerinin kafasını karıştıran, onları bölen, “faşizme karşı birleşik cephe” anlayışının hayata geçirilmesidir. Bu anlayış PKK’ya yeni fırsat kapıları açarken, hükümeti zayıflatacaktır.

    Sandıktan çıkacak matematiksel sonuçlar PKK için hayati öneme sahip değildir. Seçimin anlamı, diğer “düzen” partilerinden oldukça farklıdır. Konu parlamentoda milletvekili sayısından çok, önümüzdeki dönem HDP’nin kendine tevdi edilen hangi rolü üstleneceğini belirlenmesi açısından önemlidir.

    Bu noktada HDP, barajı aşamazsa “mağdur”, aşarsa “muzaffer” olacak, her iki durumda da kârlı çıkacaktır.  Bu tablodan nemalanmak isteyenlerin HDP’nin değirmenine su taşıması ise hiç de şaşırtıcı değildir.

    Bu köşe yazısı 02.06.2015 tarihinde Milliyet Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır