Arşiv

  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Demokrasilerin ‘küçük savaşlarla’ imtihanı - 1

    Nihat Ali Özcan, Dr.28 Ağustos 2015 - Okunma Sayısı: 1397

    Türkiye yeniden seçime gidiyor. Partiler, kamuoyu dikkatlerini seçime ve rakiplerine vermiş durumdalar. Öte yandan kadim Kürt sorunu, PKK eliyle yeni bir aşamaya gelmiş bulunuyor. Örgüt, terör saldırılarını, sokak eylemlerini, psikolojik savaşını geniş bir yelpazede sürdürüyor.
    PKK benzeri örgütlerin “küçük savaşları” ile başı belada olan demokrasilerin bir dizi açmazı vardır. Milli gelir on bin doları geçmiş ise iş daha da zor demektir. Kitaba göre “zorluğu” beş başlıkta toplamak mümkün.

    İlk olarak, tarafların “küçük savaşlara” yüklediği anlam değişiktir. Bu nedenle fedakârlık düzeyleri, anlayışları farklıdır. Türkiye örneğinde PKK’ya göre devam eden bir “ulusal kurtuluş” mücadelesi var. Bu bir savaş. Savaşta yapılması gereken fedakârlık üst düzeyde olmalı.

    Kamuoyunu geneli ve devleti yönetenler açısından ise durum farklı. PKK ile mücadele, “savaş” değildir. Terörle mücadeledir. Bu nedenle, savaş hukuku söz konusu olmadığı gibi, kaynakların, zamanın, dikkatin çoğunun bu soruna tahsisi gerekmez.

    Öte yandan, refah artışı, şehirleşme, küreselleşme toplumun değer yargılarını, önceliklerini ve beklentilerini hızla değiştiriyor. Ortada görünür bir düşman istilası olmadığı, ağır bombardımanların yaşanmadığı “küçük savaşlar” için fazla fedakârlık yapmaya, kaynakları tüketmeye, uğruna ölmeye değmez algısı zihinlerde yer buluyor. Yavaş yavaş Türkler arasında Kürtlerle birlikte yaşamak zorunda değiliz, neden bu kadar fedakârlığa katlanıyoruz, sorularının sorulması bunun sonucudur.

    İkinci husus, ulusal ve uluslararası hukukun devletin güç kullanma kapasitesine getirdiği sınırlamalardır. Hukuk kuralları, yasalar sadece “devlet” adına kuvvet kullananları bağlar. PKK’nın böyle bir ahlaki ve hukuki sorumluluğu yoktur. O istediği yer ve zamanda istediği hedefi havaya uçurabilir. Yanlış hedefi vurduğunda en fazla “pardon” der ve yoluna devam eder. Tıpkı Pınarcık’ta, Başbağlar’da olduğu gibi.

    Öte yandan, polis, jandarma/asker operasyonu davul zurna eşliğinde ve hukuka uygun yapmak zorundadır. Örneğin, PKK’lılar “üs” kumuşlar ve bölgeye operasyon yapılacak ise, Vali “yasak bölge” ilan eder. Yazılı medya, radyo, televizyon duyurur. Amaç sivillerin zarar görmesini önlemektir.

    Bunun sahadaki karşılığı şudur: “PKK’lılar, medyada duyurduğumuz üzere şu tarihler arasında operasyona geliyoruz”. Onlar da derhal pirleri Mao’nun sözünü tutarlar. “Siz gelirseniz, biz gideriz. Siz gidersiniz biz geri geliriz” ilkesine uyarlar.

    Bu tablonun kamuoyunda, medyada, asker ve polis arasındaki karşılığı, dağları taşları boşuna bombalamak, çok sayıda “nafile operasyondur”. Haliyle bu açmaz hükümetler için sürdürülebilir değildir.

    - Devam edecek. -

    Bu köşe yazısı 28.08.2015 tarihinde Milliyet Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır