Arşiv

  • Nisan 2024 (13)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Kriz neden hâlâ Avrupa bankalarını vurmadı

    Güven Sak, Dr.22 Şubat 2008 - Okunma Sayısı: 1225

     

    Etraftaki garip sessizlik epeydir dikkat çekiyordu. Avrupa bankalarından en son haber bu hafta İsviçre'den geldi. Credit Suisse, İsviçre'nin ikinci büyük bankası, 2008 yılının ilk çeyreğinde kârlarını 1 milyar dolar azaltacak bir gelişmeyi haber verdi. Bilançosundaki VDMK'lerin (varlığa dayalı menkul kıymetlerin) bir bölümü "yanlış" fiyatlanmıştı. Yanlışlık düzeltildiğinde, bilançonun varlık tarafından 2.85 milyar dolarlık bir değerin silinmesi gerekecekti. Açıklama İsviçre'nin bir numarası UBS'den gelen bir açıklamadan hemen sonra yapılmıştı. UBS, şubat ayının 12'sinde, kendisinin VDMK portföyü ve bu portföyün değeri konusunda "son derece şeffaf" olduğunu açıklamıştı. Böylece ortadaki problemin ne olduğunu da açıklıkla vurgulamıştı. Gelin bir bakalım. 1997 yılındaki finansal krizden farklı olarak ülkeden ülkeye değil de piyasadan piyasaya yayılan bu son krizde manşetler genellikle ABD bankaları ve finansal piyasaları hakkında. Arada bir Avrupa bankalarının da adını duyuyoruz. Ama ortada ABD'deki gibi bir düzenlilik yok. Northern Rock, Societe General, UBS ve de en son Credit Suisse benzer nedenlerle manşete yerleştiler. Bunlardan sadece UBS ve Credit Suisse, ABD'de olup bitenlerle alakalı bilanço hasarı açıkladılar. Sizce bu kriz diğer Avrupa bankalarını da UBS ve Credit Suisse gibi neden hâlâ vurmadı? Ya Avrupa bankalarını krizden koruyan güçlü bir idari-yasal neden var ya da Avrupa bankaları yeterince şeffaf değil? İşte bu nedenle UBS yönetiminin bankanın "son derece şeffaf" olduğuna dair açıklaması esasen son derece önemli bir "tesadüf". Herkes aynı soruyu alçak sesle sorar ama açıklıkla sormazken, UBS aslında açıklıkla sorulmamış soruya bir cevap verdi galiba. Avrupa bankalarının bu krizden Amerikan bankaları gibi etkilenmemiş olması teorik olarak mümkün değil. Batı Avrupa ve ABD finansal piyasaları arasındaki entegrasyon ileri bir safhada. Bir ülkede başlayan bir finansal yeniliğin sınırları aşıp, diğer ülkenin bankalarına ulaşmaması mümkün değil. Geçenlerde "yoksa icat çıkarmayı idari kararlarla zorlaştıran Kıta Avrupası hukuk sistemi, krizin panzehiri mi?" diye sormuştuk. Ama zaten Avrupa'da sermaye piyasası düzenlemelerinin temel amacı hep Kıta Avrupası hukuk sisteminin, finansal yenilikler için getirdiği katılığı gidermek oldu. Aynı durum, Türkiye için de geçerli değil mi? Bakın SPK ile ilgili düzenlemelere. Avrupa bankalarından gelen dikkat çekici sessizliğin kaynağı hukuk sistemleri arasındaki fark değilse o vakit muhasebe ve raporlama sistemlerindeki farklılığa bakmakta fayda olabilir. Nitekim şubat ayının 9'unda Financial Times gazetesinde tam da bu konuda bir haber vardı. Habere göre Avrupa bankaları Amerikan usulü daha şeffaf raporlama standartlarını benimsemek için çalışma yürütüyorlardı. Bu muhasebe standartları farklılığını anlayabilmek için ne yapıldığına biraz daha yakından bakmak lazım. Aslında temel esaslar ve hesap yapısı ABD ve Avrupa arasında fazla değişmiyor. Değişen ABD'de dipnotlar vasıtasıyla hesap hareketleri ve değerleme usulleri hakkında daha ayrıntılı malumat verilmesi. Bu neden önemli? Bilançolarda varlıklar üçe ayrılarak sınıflandırılıyor ve de fiyatlanıyor. Birinci düzeyde, piyasası olan, kolaylıkla el değiştirebilen, fiyatı kolektif bir piyasada oluşturulmuş finansal varlıklar yer alıyor. Bunu kontrol etmek kolay. İkinci düzeyde, daha zor işlem gören, fiyatı her gün olmasa da yakınlarda kolektif bir biçimde belirlenmiş varlıklar yer alıyor. Bu da kontrol edilebilir. Üçüncü düzeyde ise kolektif bir fiyatı olmayan, bankanın kendi birimleri tarafından fiyatlanan varlıklar bulunuyor. İşte zurnanın zırt dediği yer tam da burası. VDMK'lar ve de diğer yapılandırılmış enstrümanlar hep bu bölümde yer alıyor. Hani Credit Suisse'in "Beceriksiz memurlarımız yanlış fiyatlamışlar" dediği varlıklar tam da bu bölüme ait. ABD'deki muhasebe normları ile daha ayrıntılı malumatın aktarıldığı bölüm de tam burası. Ne demiştik geçen yıl üçüncü çeyrek bilançoları açıklanırken? Önce herkes kendi riskini fiyatlayacaktı. Sonra herkes herkesin risklerini nasıl fiyatladığını görecekti. İşte bilanço dipnotları bu aşamada kamunun aydınlatılmasına hizmet edecekti. Ondan sonra bilançolar bu kez kolektif bir biçimde yeniden fiyatlanacaktı. Peki, iş neden geçen yıl bitmedi? Çünkü son kolektif fiyatlama esnasında "gelir akımı sigortalama şirketleri"nin bilanço hasarının bütün bilançoları yeniden sorunlu hale getirdiği görüldü. Ortaya yeni bir fiyatlama zorunluluğu çıktı. Peki, yeniden fiyatlama neden yapılamadı? Çünkü "gelir akımı sigortalama şirketleri"nin yeni kredi değerlilik notu halen belirlenmedi. AMBAC, MBIA hâlâ eski (AAA+) en yüksek kredi değerlendirme notunu taşıyorlar. Öyle değiller ama öyleymiş gibi yapıyorlar. Kredi notları düşerse ne olacak? Herhalde banka bilançolarından bir 100-150 milyar dolar daha havaya uçup gidecek. İsterseniz bu konuyu da bir anlatalım. Muhasebe standartları önemlidir. Başımıza gelecekler vardır.


    Bu yazı 22.02.2008 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır