Arşiv

  • Nisan 2024 (13)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Önceden planlanmayan sonuçlar önemlidir: Gebze-İstanbul hattı nasıl doğdu

    Güven Sak, Dr.16 Ağustos 2008 - Okunma Sayısı: 1319

     

    Tarihte "istenmeyen sonuçlar" her zaman için önem taşımıştır. Derler ki, Versailles Antlaşması'nın, Almanya için son derece katı koşullarının, "istenmeyen sonucu" 2. Dünya Savaşı'dır. Aynı şekilde, Çin'in Batı sermayesi ile hızla küresel ekonomiye entegre edilmesinin "istenmeyen sonucu" da Rusya'nın, petrol ve emtia fiyatlarındaki artış dolayısıyla hiçbir mesnedi yokken güçlenmesidir. Kaba kuvvet dışında başka bir öncü gücü olmayan bir kuvvetin yirmi birinci asırda ne şansı olabilir? Tartışmalıdır. Bugünlerde Gürcistan'da olanlar bu çerçevede bir "istenmeyen sonuç" olarak düşünülebilir. Peki, sanayinin İstanbul dışına özellikle Gebze'ye doğru yayılmasına da hiç bu gözle baktınız mı? Aslında o gelişme de planlanmış değil, başka başka alanlarda alınmış bir dizi kararın etkisi ile kendiliğinden oluvermiş bir "istenmeyen sonuç" gibi duruyor. Gelin bakın, Turgut Özal'ın, birbirinden farklı alanlardaki, üç adet politika kararı nasıl bir "istenmeyen sonuç" türetmiştir? Sanayi, İstanbul'dan Gebze'ye nasıl kayıvermiştir? Üstelik ek bir teşvik de verilmemiştir. 5084 Sayılı Teşvik Kanunu'nun süresi dolarken hem ortadaki fiyaskoya hem de bundan sonra ne yapacağımıza bir de bu gözle bakmakta fayda vardır?

    Teşvik Kanunu hüsranı

    Son zamanlarda "Sanayi İstanbul dışına nasıl yayılır?" meselesi yeniden alevlenmiş gibi duruyor. İki nedenle. Birincisi, hakikaten İstanbul ya da çevresini de katarak söylersek, geniş İstanbul Türkiye iktisadının merkezi konumunda. İktisadi faaliyetlerin büyük bir kısmı da bu bölgeden kaynaklanıyor. Bu iyi midir? Değildir. Ama öyledir. Afrika'yla Avrupa'yı kendi içinde barındıran Türkiye'nin bölgesel gelişme farklılıklarını giderecek bir yol bulmadan, huzur bulması da mümkün görünmüyor. İkincisi ise 5084 sayılı Teşvik Kanunu'nun süresi bu yılın sonunda doluyor. Kanun, bölgesel dengesizlikleri gidermek için AKP hükümeti tarafından çıkartıldı. Sonuç tam bir hüsran oldu. Özel sektörün kaynağı boş yere heba edildi. Özel sektörün sürdürülebilir rekabet gücü yakalaması ve verimliliğini yükseltmesi için yönlendirici sinyaller göndermesi beklenen teşvik sistemimiz, "Ali'nin külahını Veli'ye takma" sinyali göndermenin ötesine geçememiş görünüyor. İşin sonundaysa bir tane bile kalıcı eser kalmayacak gibi duruyor. Bizim için önemli olan sonuç şudur: "Sanayi Anadolu'ya şöyle gürül gürül yayılmadı". Demek ki, üzerinde yeterince düşünmeden, "laf olsun, icraat gibi görünsün" diye bir düzenleme yapılmış. Madem şimdi yeniden düşünüyoruz, bu kez dünkü hataları yapmamamız gerekiyor. Soru ortada: Sanayi İstanbul dışına nasıl yayılır? Bu aynı zamanda "Bölgesel kalkınma programı nasıl tasarlanır?" diye düşünmek demek. Kafa yormaya başlarken ilk üzerinde durulması gereken nokta şudur: "Sanayi, İstanbul'da ve yakın çevresinde, ille de işe başladığı yerde, kalmak mı istemektedir?" Bu ilk noktadır. Bunu anladıktan sonra, ikinci olarak, üzerinde düşünülmesi gereken nokta şudur: "Sanayinin gidişini kolaylaştırmak için kamu kaynağını nasıl kullanmak gerekir?" Ne yapılmalıdır? Bir teşvik sistemi mi tasarlanmalıdır? Gebze-İstanbul hattının gelişme hikâyesi, bu soruya ışık tutmaktadır. Gelin bir bakalım, isterseniz.

    İstanbul takıntısı yok

    Müsaadenizle önce ilk sorudan başlayalım: Hayır, sanayinin "Ben İstanbul Boğazı'ndan ayrılamam" diye bir takıntısı yoktur. Tam tersine İstanbul, sanayiyi sınırları dışına kovalamaktadır. Bugün, gelecek kuşakların artık Kanyon Alışveriş Merkezi (AVM) olarak bileceği yer, dünün Eczacıbaşı İlaç Fabrikası değil midir? Gelin Ankara'ya. Bugünkü kuşakların Karum AVM olarak bildikleri arazide dün Kavaklıdere Şarap Fabrikası yok muydu? Büyük kentler, arazi fiyatlarının artışı nedeniyle göreli olarak daha düşük katma değerli her tür faaliyeti sınırlarının dışına atmaktadırlar. İstanbul'da sanayinin başına gelmekte olan tam da budur. Eskiden fabrika olan yerlerde şimdi AVM olması sanayisizleşme ile değil, doğrudan doğruya kârlılık ve katma değer artışıyla alakalıdır. Olup biten sağlıklıdır. Türkiye, sanayinin İstanbul'dan ayrılması ile birlikte, sanayisizleşiyor değildir. Zaten sanayi de gide gide yakınlarda bir yere, Gebze'ye gitmiştir. Peki, neden bu kadar yakına gitmiştir? Sanayimiz İstanbul dışına nasıl yayılmaktadır? Neden bir türlü otoyoldan ayrılamamaktadır? Gebze-İstanbul hattının gelişme hikâyesi, sanayinin Anadolu'ya yayılması için tasarlanacak teşvik sistemi için son derece faydalı dersler taşımaktadır. TEPAV ekonomisti Esen Çağlar bir süreden beri tam da bu konuyla ilgilenmektedir.

    Gebze'nin cazibesi nedir

    Sanayiyi İstanbul'dan iten iki faktör vardır: Birincisi, arsa maliyetleridir. İkincisi ise İstanbul'da yaşamanın maliyetidir. İkinci maliyet doğrudan doğruya işgücü maliyeti anlamına gelmektedir. Her iki kalemdeki maliyet artışı da daha düşük katma değerli her tür işi İstanbul dışına yollamayı kendiliğinden teşvik etmektedir. Peki, sanayiyi Gebze'ye kamu teşvikleri mi çekmiştir? Hem evet hem de hayır. İşte kamu kaynaklarının nasıl harcanacağı meselesi bunun için önemlidir. Türkiye'nin Özal yıllarının başlangıcında Gebze'de sanayi için olumlu üç adet gelişme olmuştur. Turgut Bey birbiri ile alakasız üç farklı alanda, üç politika kararı almıştır. Bu kararların bileşkesi sanayiyi İstanbul dışına, Gebze'ye doğru çekmiştir. Bunlardan ilki, Ankara-İstanbul otoyolunun yapılmasıdır. Otoyol kamu kaynakları ile yapılmıştır. Dolayısıyla ortada bir kamu kaynağı kullanımı vardır. Otoyol, Kadıköy-Gebze arasını 35 dakikaya indirmiş, beyaz yakalı çalışanların, yöneticilerin İstanbul'un sosyal yaşamının içinde kalıp, çalışmak için Gebze'ye gitmelerini sağlamıştır. Bu ilk politika kararıdır ve görüldüğü gibi ulaştırma alanı ile alakalıdır. İkinci konu telekomünikasyon alanına ilişkindir. Türkiye Özal döneminde telefon altyapısını olduğu gibi değiştirmiştir. Bu satırların yazarının çocukluk çağında, Özal'dan önce, her bebek için mümkün olduğunca çabuk bir telefon başvurusu yapılırdı. Telefon bebek evlilik çağına doğru gelirken ancak tahsis edilebilirdi. Şehirler arası görüşmeler için, santraldan yardım alınırdı. İkinci el telefon ticareti ise son derece yaygındı. Turgut Bey'in telefon devrimi, bu açıdan ailemizi yaralamış ve de geçmiş yılların telefon yatırımlarını heba etmiştir. Ama aynı devrim iletişimi hem hızlandırmış hem de ucuzlatmıştır. İstanbul'dan Gebze'ye kayışı mümkün kılan ikinci politika kararı da budur.

    Bulgar göçünün etkisi

    Üçüncü politika kararını ise doğrusu ya, Turgut Bey tek başına almış değildir. O zamanın Bulgaristan Halk Cumhuriyeti Başkanı Todor Jivkov'a da bir paye verilmeldiir. Jivkov'un "Bulgaristan'dan Türk adını sileceğim" manasız inadı nedeniyle memlekete akan soydaşlarımızın önemli bir bölümünü Turgut Bey başkanlığındaki cumhuriyet hükümeti tutmuş, Gebze ve civarına yerleştirmiştir. Yol ve telefon yetmezmiş gibi bir de Gebze'ye nitelikli bir mavi yakalı işçi nüfusu gelmiştir. Jivkov'un Bulgaristan'ı Türksüzleştirme politikası Gebze'yi ideal bir sanayi kenti haline getirmiştir. Türk sanayiinin önünü açmıştır. Şimdi gelelim ikinci sorunun cevabına. Yukarıda anlatılan Gebze öyküsünde sanayicinin cebine doğrudan konulan bir para yoktur. Ama kamu kaynakları sanayinin önündeki engellerin temizlenmesi için harcanmıştır. Sonuç ise başarılıdır. Birbirinden farklı konularda alınan bir dizi politika kararı, sanayiyi İstanbul dışına taşımıştır. Dikkat ederseniz, benzer etkenler ABD sanayiini de Çin'e taşımaktadır. Etraf İstanbul'un sanayiinin nasıl taşınacağına ilişkin derslerle doludur. Aynı dersler 5084 uygulaması vasıtasıyla da mebzul miktarda etrafta uçuşmaktadır. Gözleri olup görenler, kulakları olup duyanlar için elbette.

    Bu köşe yazısı 16.08.2008 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayımlanmıştır.



     

    Etiketler:
    Yazdır