TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Son yaşadığımız krizi daha öncekilerden (1994 ve 2001) ayıran birçok özellik var. Daha öncekileri biz çıkardık, şimdiki ise dışarıdan geliyor. Bu bize ve bizim gibi ülkelere gelen sermayenin son derece azalması anlamını taşıyor. Yapılan tahminlere göre bu sermaye miktarı, 2007'de ulaştığı 900 milyar doların üzerindeki düzeyden, 2009'da 200 milyar doların altına düşecek. Oysa daha önceki krizlerde, kriz sonrasında uygulamaya başladığımız programlar sayesinde yeniden sermaye çekebilmiştik. Şimdi ciddi bir programı yürürlüğe koysak da çekebileceğimiz miktar çok kısıtlı.
1994'te ve 2001'de küçülen iç piyasayı dışarıya mal satarak bir ölçüde telafi edebilmiştik. Oysa şimdi mal sattığımız ülkelerin büyük kısmının ekonomileri daralıyor, bizim sattığımız mal miktarı da bu daralmaya paralel olarak düşüyor. Özellikle bu ikinci farklılık 2009 büyüme hızımız üzerindeki temel belirleyicilerden birisi olmaya aday. Son yazılarımdan birinde (9 mart) bir araştırma sonucu vermiştim. Eğer mal ve hizmet ihracatımız 2009'da reel olarak yüzde 10 azalmak yerine 2008'deki düzeyinde kalırsa, büyüme hızımız ihracatın azaldığı senaryoya göre 3 puan daha yüksek oluyordu: Yüzde 6.5 yerine yüzde 3.4'e düşüyordu küçülme hızı.
Şimdiyle daha öncesi arasında bir önemli farklılık daha var. Hem 1994 hem de 2001 krizlerinde ani spekülatif ataklara tanık olduk. Çok kısa sürede faiz ve kur fırladı, dövize hücum yaşandı. Evet arka planda bozuk iktisadi temeller vardı. Ama bu bozuk iktisadi temeller krizin patlak verdiği tarihten altı ay ya da mesela 1.5 sene önce de vardı. Her iki krizin tam da o tarihlerde çıkmalarının temel nedeni tetikleyici unsurların varlığıydı. İşte bu ani tetikleyici unsurlar nedeniyle çok önemli hareketler yaşandı piyasalarda.
1994'de faizleri suni olarak düşürme sevdasıyla iptal edilen Hazine borçlanma ihaleleri ve bu eylem sonucunda bütçe açığının finansman ihtiyacının Merkez Bankası'ndan sağlanmak zorunda kalınması tetikleyiciydi. 2001'de ise bankalarda çok büyük sorun olduğu algılamasını yaygınlaştıran bankacılara yönelik adli operasyonlar ve ardından "büyük bir siyasi krizle karşı karşıyayız" açıklaması.
Oysa şimdi yaşadığımız krize bakınca böyle bir gelişme görmüyoruz. Kısacası o dönemlerdekine benzer bir spekülatif atak yaşanmadı Türkiye'de. Hem arka plan o dönemlerdeki kadar bozuk değildi, hem de ani tetikleyici bir şey olmadı. Olan biten yavaş yavaş gelişti. Gerçi bu gelişmenin ne yönde ve hangi kanallardan gerçekleşeceği belliydi; çok önceden yazıldı çizildi, bu köşede de yer aldı. Dış ve iç kredi kanalının tıkanacağına, ihracatın düşeceğine, güven azalmasının iç talebi bıçak gibi keseceğine çok önceden dikkat çekildi. Bu beklentiler gazete köşelerinde yer alıyorken, mesela daha kredi miktarında bir azalma gerçekleşmemişti. Sonuçta bu dört kanaldan gelecek etkilerle üretimin düşeceği, işsizliğin azalacağı aylar önceden belirtildi.
Ama bu yavaş gelişme, çok keskin kur ve faiz hareketlerinin yaşanmaması, özellikle de 1994 ve 2001'de olduğu gibi faizlerin uzaya fırlamaması, önemli sorunlarla karşı karşıya olduğumuzun algılamasını son derece geciktirdi. Bu uyarılara karşın geciktirdi.G eniş halk kitleleri açısından asıl önemli olana, yani üretim ve işsizliğe bakıldığında, yaşanan olumsuzluklar 1994 ve 2001'den daha ağır olacak gibi duruyor. Şüphesiz bu öngörü 'mevcut koşulların' sürmesi halinde geçerli olacak. Mevcut koşulların bir kısmının sürüp sürmeyeceği bizim kontrolümüzde değil. Oysa kontrol edebileceklerimiz var. Kontrol açısından işbaşındaki yönetimde son dönemlerde önemli bir kıpırdanma hamlesi saptanıyor. Bize de bu hamlelerin arkasının gelmesini ummak düşüyor.
Bu yazı 29.03.2009 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Burcu Aydın, Dr.
05/10/2024
Fatih Özatay, Dr.
04/10/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
03/10/2024
Fatih Özatay, Dr.
02/10/2024
Güven Sak, Dr.
01/10/2024