TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
IMF ve Dünya Bankası gibi kurumların yeniden inşası, küresel mimarinin yeniden tasarımı falan derken, Londra'da yapılacak G-20 toplantısında daha az iddialı ama bize benzer ülkeler için önümüzdeki dönemde çok önemli olacak iki noktanın üzerinde durmakta yarar var. İkisi de birbirleriyle yakından ilgili: Kredi derecelendirme kuruluşlarının not
verme sistemleri ve IMF'nin yeni açılımı ile kültürünün nasıl uyuşacağı.
Önce krizle ilgili çok bilinen bazı olguların altını bir kez daha çizelim. Birincisi, krizi biz çıkarmadık ama en çok cezayı biz ödüyoruz. 'Biz'den kasıt bizim gibi ülkeler. İkincisi, bu ceza ilginç bir şekilde gerçekleşiyor; sermaye, krizi çıkaran ülkelere doğru kaçıyor. Buna da 'kaliteye kaçış' deniliyor. Krizi çıkaran ülkeler bu tanımla 'kalite'yi temsil ediyorlar!
Üçüncüsü, krizi çıkaran ülkeler normal zamanlarda hayal bile edilemeyecek önlemleri alıyorlar. Piyasaları paraya boğuyorlar mesela. Oysa bu olağandışı önlemleri 'biz' alsak, bırakın almayı almak üzere çalışmalara başladığımız duyulsa, kredi notumuzun düşmesi tehlikesi gündeme gelecek. Küresel sermaye bir süre bizlere uğramayı düşünmeyecek bile. Ama olağandışı önlemlerin gerektiği bir dönemden geçiyoruz. Mesela, azalan dış kredileri bir ölçüde ikame etmek için merkez bankalarının döviz rezervlerini kullanacak mekanizmalara gereksinmemiz var. Döviz cinsi kredilere garanti verecek bir kredi garanti sistemi gibi. Notumuzun düşmesi kaygısı ile bu önlemleri devreye sokmakta ikircikli davranmak zorunda kalıyoruz.
Bu açık ki en azından 'garip' bir durum. Hiçbir şekilde 'adil değil. Bu garipliğin üzerine gitmek gerekiyor. Bunun için kullanılabilecek ortamlardan biri de G-20 ülkelerinin Londra'da yapacakları toplantı. Diyelim ki Türkiye ve aynı dertten muzdarip ülkeler bu 'garipliği' söz alıp toplantıda dile getirdiler. Peki sonra? Birkaç ülke 'valla çok haklısınız", bazıları da "haklısınız ama şu da var" falan diyecekler. Ama sorun çözülmemiş olacak. Somut ne yapılacak? Sonuçta kredi derecelendirme kuruluşları bağımsız çalışan kuruluşlar. Bu olağandışı önlemler nedeniyle notumuzu düşürmemeleri nasıl sağlanacak?
Burada bir ilkeye tutunmak gerekiyor: Orta vadeli mali disiplin. Kısaca şu: "Olağandışı önlemler nedeniyle evet 'şimdi' bütçe açığımız artabilir ve kamu borcu biraz yükselebilir. Ama 'sonrası' için bu gelişmeleri telafi edecek önlemleri de 'şimdi' açıklıyoruz. Bu önlemler sonucunda 'şimdi' artacak kamu borcu, 'sonra', mesela iki yıl sonra tekrar düşme eğilimine girecek ve yine mesela 'dört' yıl sonra önlemler alınmadan önceki düşük düzeyine dönecek."
İşte burada IMF'ye rol düşüyor. IMF bürokratlarının bizim gibi ülkelerin alacakları olağandışı önlemlere önce dudak bükmemeleri, bu ortamda dudak bükemeyip hak verir gibi yapıp sonra da "peki ama kredi notunuzu düşürürlerse ne olacak" dememeleri gerekiyor. IMF'nin yeşil ışık yakacağı bir ekonomik programı uyguluyor diye kredi derecelendirme kuruluşlarının not düşürmeleri çok zor görünüyor bana. Hele G-20 içindeki büyük ekonomilerin, mesela ABD'nin ve Avrupa Birliği'nin açık onayını almışsa böyle bir program.
Bütün bunların gerçekleşebilmesi için iki koşul gerçekleşmeli. Birincisi, elbette IMF ile bir anlaşma yapmak gerekiyor. İlginçtir bu çerçevede bakılınca, tüm diğer karşı argümanlar geçerli olsa bile IMF ile anlaşma yapmanın önemli bir yararı ortaya çıkıyor. İkincisi, anlaşma yapılsa bile bu anlaşmanın IMF'nin kültürüne kurban gitmemesi gerekiyor.
Geride bıraktığımız hafta IMF yeni bir açılım yaptı. Hem açabileceği kredi miktarını artırdı, hem yeni bir anlaşma türünü devreye soktu, hem de anlaşma yapmak isteyen ülkelerin önüne artık eskisi kadar çok ve 'ağır' koşul koymayacağını belirtti. Ama bir kurumun kültürü bugünden yarına bir çırpıda değişmez.
Bu nedenle olağandışı önlemlere izin veren bir çerçeveyi bu kültüre kurban etmemek için tam saha baskı uygulamak gerekiyor IMF üzerine. Bunun bir yolu da G-20'den geçiyor.
Bu yazı 30.03.2009 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Burcu Aydın, Dr.
05/10/2024
Fatih Özatay, Dr.
04/10/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
03/10/2024
Fatih Özatay, Dr.
02/10/2024
Güven Sak, Dr.
01/10/2024