Arşiv

  • Nisan 2024 (12)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Sorun yaratan ‘akılcılık’

    Fatih Özatay, Dr.14 Temmuz 2008 - Okunma Sayısı: 925

     

    Kredi, mevduat, bankaların dış borçlanmaları ve Merkez Bankası bilançosundaki bazı gelişmeler derken sıra toparlamaya geldi. Soru şuydu: Yurtdışı mali piyasalar badire üzerine badire atlatıyorken, içeride de siyaset son derece karışıkken nasıl oluyor da bankaların reel sektöre açtığı kredi miktarı önemli bir hızla artıyor? Üstelik kredi genişlemesi 2007'de çok daha düşük bir düzeydeydi. Yani, yurtdışı mali piyasalar bu denli karışık değilken, sadece içeride çifte seçimden kaynaklanan gerginlikler varken çok daha düşük bir kredi artışı söz konusuydu.


    Son yazılarımda yer alan çok sayıdaki grafik ve tablodan benim çıkardığım sonuçlar şöyle: Birincisi, kriz sonrasında sağlanan mali disiplin bankaların bilançolarını rahatlattı ve sektör asli işlevine dönerek reel kesime açtığı kredileri giderek artırdı. Mevduat toplamını 'veri' alınca şöyle bir sonuç çıkıyor: Bankalar, son aylarda 'mecburen' kredi açmak zorunda kaldı. Peki, neden mevduat toplamını 'veri' alalım ki? Neden bunca karışıklığa karşın frene basmadı bankalar?


    Türkiye ekonomisi çok büyük bir ekonomi. Buna karşın kredi hacmi oldukça düşük bir düzeyde. Özellikle AB ortalaması ile karşılaştırıldığında bu gerçek hemen ortaya çıkıyor. Dolayısıyla, gelecekte kredi pastası çok önemli miktarda büyüyecek. Bu pazardan pay kapma yarışı var bankalar arasında. Özellikle de tüketici kredileri hala 'bakir' bir alan sayılabilir. Bu da ikinci sonuç.


    Girişteki soruya bankalar açısından 'akılcı' bir cevap verilebiliyor. Ama 'akılcılık' ortadaki sorunları ortadan kaldırmıyor. Yakın tarih, mali piyasaların nasıl da çok sayıda 'akılcı köpük' yaratabildiğinin örnekleriyle dolu. Yanlış anlaşılmasın; bizde gözlenenin köpük falan olduğunu söylüyor değilim. Sadece bir şeye 'akılcı' bir neden bulmanın, o gözlenen 'şeyin' arkasında hiç sorun olmayacağı anlamına gelmeyeceğini belirtiyorum.  Ne bu sorun?


    Alınan riskler şüphesiz. 'Sürat felakettir' mümtaz deyişi ile ilgili bu riskler. Böyle bir ortamda dahi kredi genişlemesinin çok hızlı olması "acaba gereğinden fazla risk alınıyor mu" sorusunu da gündeme getiriyor. Risk kaygısına yol açabilecek iki 'sinyalden' söz etmiştim:


    Birincisi, bankaların yurtdışından sağladıkları kredilerin vade yapısı nitelik değiştirmeye
    başladı son aylarda. Uzun bir aradan sonra, kısa vadeli borçlanma artmaya başladı. Şüphesiz küresel mali piyasalardaki kredi daralmasıyla ilgili bu durum. Şimdilik geçici olacağa da benzemiyor. En azından bu yıl için.


    İkincisi, yurtiçinde likidite sıkışıklığı boy göstermeye başladı. Yıllardan sonra Merkez Bankası piyasalara kısa vadeli borç verir duruma geldi. Gerçi bu durumun Hazine'nin borçlanma politikası ile de ilgisi var. Bu politika Merkez Bankası'ndaki kamu mevduat miktarını keskin biçimde değiştirebiliyor. Bu yolla da sistemdeki likidite miktarı değişebiliyor. Ama bankalar açısından sonuç değişmiyor. Eskiye göre şimdi piyasadaki likidite çok daha az. Yani, bankaların daha dikkatli olması gerekiyor.


    Neyse, bu kadar yeter; herkesin riski kendine... İleride yeni gelişmeler olduğunda tekrar dönerim bu konuya.

     

    Bu yazı 14.07.2008 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

     

     

    Etiketler:
    Yazdır