TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Bugünlerde bir Türk Lirası neredeyse bir Amerikan Doları'na eşit olacak. Bir dolar oldu size 1.20 YTL. Yılın başında da bir dolara 1.20 YTL idi bu kur. Şimdi de orada. Halbuki yılın başından beri neler neler oldu? Uluslararası bankacılık krizinin olası etkilerinin üzerine Türkiye'de, tamamen bize özgü, nur topu gibi bir siyasi krizimiz oldu. Normal şartlar altında bu siyasi krizin ekonomi ile derin bir politika belirsizliğine yol açması beklenirdi. Ama kurdaki gelişmeler bir politika belirsizliğine işaret etmiyor. Nedir bu? Piyasa aktörleri, Türkiye'nin nasıl olsa otomatik pilota bağlı olarak başladığı dönüşüm macerasını devam ettireceğini mi düşünüyor yoksa? Türkiye, siyasetle ekonominin birbirinden tamamen ayrıştığı (Türkçeyi katletme pahasına, "decouple ettiği" diyeyim müsaadenizle.) bir ülke mi? Yoksa ortada kısa vadeli geçici bir hareket mi var? İsterseniz bugün bu konuya hızla bir bakalım.
Önce bu yılın başından beri neler olduğunu bir bir hatırlayalım isterseniz. Öncelikle mart ayında, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sayın Abdurrahman Yalçınkaya memleketin iktidar partisinin kapatılması için Anayasa Mahkemesi'ne başvurdu. Bu daha önce hiç olmamıştı. Kapatılması istenen partinin hiç 300'ü aşkın milletvekili olmamıştı. Sonra mart ayında Anayasa Mahkemesi, yapılan başvuruyu kabul etti. Tüm bunlar yetmezmiş gibi, nisan ayı sonunda, IMF ile yapılan anlaşma sona erdi. Türkiye son çıpasını da işte o zaman kaybetti. Ama tüm bunlar olup biterken Türk Lirası dolar karşısında değer filan kaybetmedi. Amerikan Doları başka ülke paraları karşısında değer kazandı. Ama Türk Lirası karşısında olduğu yerde saydı. Art arda gelen siyasi çalkantılara rağmen kurun değerlendiği ülkeler kervanının giderek arttığına dikkat ediyor musunuz? Yoksa yeni trend bu mudur?
Şimdi bu durumda ne demek gerekiyor? Siyasetteki huzursuzluk ekonomiyi etkilemiyor mu? Kısa vade açısından bakarsanız galiba öyle. Şimdi gelin resme biraz daha yakından bakalım. Anayasa Mahkemesi en erken ekim ya da kasım ayında Sayın Yalçınkaya'nın başvurusu ile açılan davayı sonuçlandıracak. Bu ne demek? Kasıma kadar daha dört kocaman ay var demek. Piyasalarda günlük pozisyon idare edenler, kol saati ile yatırım kararı verenler açısından bakıldığında daha bir şeylerin olmasına çoook var. Bu ilk nokta.
İkincisi, yine diyelim ki ekim-kasım gibi mahkeme kararı belli olacak. Kararın ne olacağı belli değil; ancak Meclis'teki AKP çoğunluğunu ortadan kaldırmayacağı kesin. Dolayısıyla mahkeme kararı ne olursa olsun, yarının politika çerçevesini belirleyecek olan Meclis grubu ile bugünkü Meclis grubu neredeyse birebir örtüşecek. Dolayısıyla yarının bugünden çok da farklı olmamasını beklemek gerekiyor bu açıdan bakıldığında. Bu da ikinci nokta.
Üçüncü tespiti ise size geçenlerde uzun uzun anlatmıştık. "Türkiye'nin iktisadi ve sosyal dönüşümü AKP ile değil, Turgut Özal'la birlikte başladı" demiştik. Turgut Bey'in serbest bıraktığı iktisadi ve sosyal değişim dinamikleri bugün Türkiye'yi dönüştürüyor. İktisadi ve sosyal dönüşüm süreci Turgut Bey'in sahneden çekilmesi ile sona ermedi. Bakın hâlâ devam ediyor. Bundan sonra da devam edecek. Ne demiştik? Milyonlarca kişiyi zengin olmak üzere ayağa kaldırdıktan sonra "yok, biz artık vazgeçtik" demek mümkün değil. Her değişim süreci kendi kendisini besleyen dinamikleri oluşturuyor. Türkiye'de bugünlerde olan da o. Kararların tek merkezden alındığı bir ekonomi değil Türkiye artık. Değişim dinamiği sistemin içinde durdukça, her seferinde su kendi mecrasını buluyor. Önüne engel de çıksa, o engeli aşmak zaman da alsa, akış devam ediyor. İşte asıl bu nedenle Türkiye için umutsuz olmamak gerekiyor.
Doğrusu ya, biz de umutsuz değiliz.
Bu yazı 03.06.2008 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.