Arşiv

  • Nisan 2024 (14)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Enflasyonla mücadelede karşılaşılan zorluklar

    Fatih Özatay, Dr.31 Ocak 2024 - Okunma Sayısı: 526

    Uygulanmakta olan ‘eksik’ ekonomi programının enflasyonla mücadele açısından karşılaştığı önemli zorluklar var. Birinci zorluk Mayıs seçimlerinden sonra döviz kurunun bu kadar sıçramasına izin verilmesinden kaynaklanıyor. İlk PPK toplantı tarihini öne çekerek -olağanüstü bir toplantı yaparak- politika faizi önden yüklemeli artırılabilirdi. Daha sonra kademeli bir artışa gidilebilirdi. Kurun bu kadar sıçramasında, programın faiz ve vergi oranları artışları dışında başka bir unsur taşımaması, kapsamlı bir programın uygulamaya sokulmaması da büyük rol oynadı. Bu eksiklikler, U-dönüş olabileceğine dair şüpheleri yaygınlaştırdı. Sonuçta, döviz kuru anlamsız bir ölçüde sıçradı. Mayıs sonunda dolar kuru 20 TL iken, Temmuz ortasında 26, Ekim ortasında ise 28 oldu. Beraberinde enflasyon da yükseldi.

    Bunların bir kısmı geride kaldı. Ama programın eksikliği önemli ölçüde kendini hissettiriyor. Mesela Merkez Bankası’nı politik açıdan bağımsız kılacak adımlar atılmadı. Açıklanan istatistiklere güveni yeniden sağlamak üzere, Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) yapısı da değiştirilebilirdi; yapılmadı. Ama bunları önümüzdeki günlerde yapmak mümkün. U-dönüş yapılarak rasyonel olmadığı belirtilen dönemi andıran işlere girişilmeyeceğine dair bir miktar güvence verir bu adımlar. Adil ve hızlı çalışan bir hukuk sistemine yönelik adımlar da atılsa iş çok kolaylaşır; ama böyle bir ihtimal Kaf dağının arkasında.

    İkinci zorluk, önümüzdeki aylarda enflasyonun yükselecek olmasından kaynaklanıyor. Nisan-Mayıs gibi enflasyon yüzde 70-75 düzeyine ulaşacak. Önümüzdeki hafta açıklanacak Ocak enflasyonu da bayağı yüksek çıkacak. Bu gelişmeler, Merkez Bankası’nın yüzde 36 olarak açıkladığı 2024 sonu enflasyon tahminin içinde var zaten. Farklı bir ifadeyle, bu olumsuz gelişmeler dikkate alınarak, 2024 sonunda enflasyonun orta noktası yüzde 36 ve üst sınırı yüzde 42 olan bir aralıkta kalacağı tahmin edilmişti. Ama Ocak enflasyonun açıklanacağı günden başlayarak, bir koroyu dinleyeceğiz. “Faiz artırmakla bu iş olmuyor” diyecekler ve elbette yerine ne önerdiklerini de söylemeyecekler. Keza ihracat cenahının çoğu temsilcisinden “dolar kurunun 40; yetmez 45, 45 olursa birkaç ay sonra o da yetmez; 55 olsun” dileklerini her fırsatta her ortamda söyleyeceklerine şahit olacağız -ki çoktan söylemeye başladılar.

    Üçüncü zorluk ise, ortada yukarıda belirttiğim asgari unsurları içeren bir ekonomi programı olmaması nedeniyle yurda yeteri kadar döviz akmamasından kaynaklanıyor. Merkez Bankası, net döviz rezervini artıramıyor, yerine hiç olmazsa brüt rezervimi artırayım diyor. Bankalara lira cinsi fonları, onlardan geçici olarak döviz borçlanarak veriyor. Söz konusu swap işlemlerinin vadesi üç aya kadar çıkabiliyor. Diğer bir deyişle, üç aylığına brüt (net değil) rezervini artırmak için bu işi yapıyor. Bunun Türkçesi şu: PPK toplantılarında açıkladığı bir hafta vadeli borç verme faizinin oldukça altında faizlerle bankalara üç aya kadar vadeli borç verebiliyor.

    Böyle olunca, lira cinsi mevduat faizleri, yerleşiklerin dövize yönelme eğilimlerini törpüleyecek ve tüketim harcamalarındaki artışı aşağıya çekecek düzeyde cazip olmuyor. Merkez Bankası bankaların çeşitli vadelerde mevduata uyguladıkları ağırlıklı ortalama faiz verilerini (bileşik düzeyde) haftada bir yayınlıyor. Son veri 19 Ocak haftasına ait. Mevduatın yoğunlaştığı üç aya kadar vadeli mevduatın faizi yüzde 49,9 düzeyinde. Oysa 22 Aralık haftasında yüzde 52,6 idi; üç puana yakın düşme var. Tüm lira cinsinden vadeli mevduatların ağırlıklı ortalama faizi ise yüzde 45,9 düzeyinde. Üç aya kadar mevduat aslında çoğunlukla 32 günlük mevduat. Yüzde 49,9, bu durumda aylık yüzde 3,67’ye karşı geliyor. Ocak-Nisan döneminde oluşacak dört aylık enflasyon dikkate alındığında, aylık yüzde 3,67 faizin (dört ayda yüzde 15,5 bileşik faizin) önemli ölçüde enflasyonun altında kalacağı açık.

    Üstelik geçen hafta garip işler oldu: 16.5 milyar dolarlık swap işlemi gerçekleşti ve karşılığında bankalara yaklaşık 500 milyar lira borç verildi. ‘Miladı’ bir önceki haftanın salı gününe geri çekerseniz, alınan döviz 21,5 milyar dolara, verilen lira tutarı ise 648 milyar liraya ulaşıyor. Şimdi sıkı durun. Geçen haftanın son işgünü, Merkez Bankası’nın haftalık depo ihaleleri ve faiz koridorunun alt sınırından gecelik olarak bankalardan borç aldığı fon miktarı ise 737 milyar lira. Ağırlıklı işlem depo idi. Evet, yanlış okumadınız. Bir yandan borç veriyor bir yandan borç alıyor. Yani hem likidite veriyor hem likidite çekiyor. Üstelik ikisinin miktarı da çok yüksek. Ve yine üstelik borç verdiği likiditeyi eski repo faizi olan yüzde 42,5’in biraz altından bir faizle (mesela yüzde 42) verirken, Cuma günü depo ihalesinde borçlandığı faiz yüzde 44,5 düzeyindeydi, yani daha fazlaydı.

    Tüm bunlara rağmen, 2024 sonu enflasyonun Merkez Bankası’nın tahmin aralığında bir yerde gerçekleşmesi ihtimali yüksek. Üst sınırdan ne kadar uzak olur ve ne kadar yüzde 36’ya yaklaşırsa o kadar iyi. Elbette mevcut koşullar altında geçerli bu öngörüm. Öte yandan, 2023 sonu itibarıyla 190 ülke içinde sadece 10 ülkenin enflasyonu yüzde 35’in üzerinde. Yani, alınacak çok mesafe var daha.

     

    Bu köşe yazısı 30.01.2024 tarihinde Nasıl Bir Ekonomi Gazetesi'nde yayımlandı.

    Yazdır