Ezberleri bozun lütfen
13 Aralık 2019
Ezber şöyle: “Enflasyonu düşürmek, büyümeden feragat ederek ve daha fazla işsizlik yaratarak olur.” Faiz politikası açısından ima ettiği şu: “Büyüme oranı düşükse, enflasyon hedefin çok üzerinde olsa da, Merkez Bankası (MB) bu sapmayı sineye çekecek şekilde politikasını oluşturmalı. Faiz yeterince hızlı düşürülürse, mevduat ve kredi faizleri düşer, lira reel olarak bir miktar değer kaybeder. Tüketim, yatırım, ihracat ve dolayısıyla büyüme artar.”
[Devamı]
Mevzubahis olan büyümeyse enflasyon teferruattır
12 Aralık 2019
Şu savı sık sık duyuyoruz. “Tamam, enflasyon da önemli ama işsizlik oranı çok yüksek. Politika faizi düşürülmezse işsizlik yüksek düzeylerde kalmaya devam eder” şeklinde özetlenebilecek bir sav ileri sürülüyor genellikle. Ya da “bize büyüme lazım; biraz enflasyon da oluversin” şeklinde de söyleniyor. Biraz uç bir yorumla, “mevzubahis olan büyümeyse enflasyon teferruattır” şeklinde de özetlenebilir bu sav.
[Devamı]
Havuz problemi
01 Ağustos 2018
Gündemle uğraşmak bu sıcakta içimden hiç gelmiyor. Karda kışta o kadar yazı yazdım/yazdık ısının çok yükselme olasılığının oldukça fazla olduğuna dair, yetmedi; anlattım/anlattılar. Şimdilik yeni bir “ısı” yazısına gerek yok; arşivde yeteri kadar var.Seçimin gürültüsü patırtısı içinde yeterince ele alınamadı şu “PTT’nin T’sini satarak Türkiye ekonomisinin 1993-1994’teki sorunlarını halletme” savı. Oysa o hararetli gündemde bile başka dert edecek bir şey yokmuş gibi kişisel kaygılar ağır basmış, dert etmiştim: “Yahu nasıl atladım ben bu işi; 1994 krizi üzerine o kadar da yazıp çizmişliğim, ‘akademik ekmek yemişliğim’ var. Olmadı, yakışmadı bana” diye hayıflandım. Kısmet bu sıcak mı sıcak yaz gününeymiş; açtım “Finansal Krizler ve Türkiye” adlı kitabımın beşinci baskısının üçüncü bölümündeki
[Devamı]
Piyasa faizi - Merkez Bankası faizi
25 Temmuz 2018
Çok sık dile getiriliyor. Deniliyor ki, “Merkez Bankası faizi piyasa faizinin çok gerisinde kaldı; Merkez Bankası faiz artırmalı”. Bu görüş hatalı. Hatanın kaynağı da büyük ölçüde Merkez Bankası’nın bugüne kadar yapıp yapmadıkları ile ilgili. Merkez Bankası’nın faizi artırıp artırmayacağını piyasadaki faizin düzeyi belirlemez, belirlememeli. Şöyle düşünün: Piyasada faiz şu ya da bu nedenle Merkez Bankası faizine kıyasla çok yükselmiş olsun. Buna karşın, enflasyonu düşürecek çok güçlü bir ekonomik program yürürlüğe konulsun. Ekonomik birimlerin enflasyon hakkında geçmişten gelen olumsuz beklentileri kırılabilse, bu program sayesinde zaten enflasyon düşecek, beraberinde piyasa faizi de düşecek. Böyle bir ortamda Merkez Bankası’na düşen programın içeriğini, gücünü ve yapabileceklerini en açık
[Devamı]
Yatırımların verimliliği
18 Temmuz 2018
Gelişmekte olan ülkeler dışındaki tüm ülkeler için iki rakam vererek başlayayım. 2009-2017 döneminde tasarruflarının gayrisafi yurtiçi hasılalarına oranlarının ortalaması yüzde 32.7, yatırımlarının gayrisafi yurtiçi hasılalarına oranlarının ortalaması ise yüzde 32.1. Dönemi daha geriden başlatsanız da bu değerler benzer düzeylerde kalıyorlar. Türkiye için durum şu: Tasarruf oranı yüzde 23.4, yatırım oranı ise yüzde 28.4 düzeyinde.Temel dertlerimizden birine işaret ediyor bu veriler. Yatırım oranımız gelişmekte olan ülkelerin ortalamasının dört puan altında olmasına karşın, yatırımlarımızı yeterince finanse edecek tasarruf yapmıyoruz. Arada beş puanlık bir fark var ki o fark da zaten 2009-2017 dönemindeki ortalama cari işlemler açığı-gayri safi yurtiçi hasıla oranımıza eşit.Tasarrufları art
[Devamı]
Merkez bankası bağımsızlığı kavramı
11 Temmuz 2018
Bugün yatırımların kalitesi hakkında yazmak istiyordum. Ancak Merkez Bankası yasasında yapılan son değişiklikler hiç hesapta olmayan bir konuda “merkez bankası bağımsızlığı” hakkında yazmama yol açtı. Bu yazı için özel bir çaba harcamama gerek de yok; bu açıdan şanslı” sayılırım. “Parasal İktisat: Kuram ve Politika” adlı kitabımın dördüncü baskısının on birinci bölümünden kısa alıntılar yapacağım.“Merkez bankası bağımsızlığı kavramını çeşitli düzlemlerde ele alabiliriz. Bir tanesi şu: ‘Araç bağımsızlığı’ ve ‘amaç bağımsızlığı’ ayrımı. Bir diğerinde ‘yasal bağımsızlık’ ile ‘gerçek hayattaki (fiiliyattaki)’ bağımsızlık ayrımına dikkat çekiliyor. ‘Ekonomik bağımsızlık’ tanımı var. ‘Politik bağımsızlık’ tanımı da yapılıyor.Araç bağımsızlığı merkez bankalarının amaçlarına ulaşmak için ne tür pa
[Devamı]
Bir bakmışsınız biçim değiştirmiş
04 Temmuz 2018
Tüketici enflasyonu 2013 başı-2016 sonu arasında yüzde 8’lik ortalama etrafında dalgalanıp durdu. Bazen altına indi, bazen üzerine çıktı ama yüzde 8’in dayanılmaz cazibe alanından hiç çıkmadı. Bu olgu, “hep böyle gider; bir süre üzerine çıkarsa nasıl olsa döner geri, olmadı bir iki karar açıklarız/açıklanır o zaman düşer eski yerine” tarzında bir düşünceyi de yaygınlaştırdı. Hem ekonomi yönetiminde hem iş çevrelerinde hem de bu konuda yazan çizenlerde. Öyle ki ekonomi kanallarında yüzde 8-9 gibi dünya ölçeğinde yüksek enflasyonu pek dert edene rastlamadık: “Ama büyüme” tarzı sözleri sık sık duyduk. Sanki bir ülkenin potansiyel büyüme oranını enflasyonun artmasına göz yumarak artırmak mümkünmüş gibi. Hep kaçırdılar potansiyel büyüme ile herhangi bir dönemdeki büyüme arasındaki farkı. Sandıl
[Devamı]
Finansal İstikrar Raporu'nda ilginç noktalar
27 Haziran 2018
Hafta başında haziran ayına ait imalat sanayi kapasite kullanım oranı ve reel sektör güven endeksi verileri açıklandı. Bir yıl öncesinin aynı ayları ile karşılaştırıldığında durum şu: Hem kapasite kullanım oranı hem de güven endeksinin ‘genel gidişat’a ilişkin güven göstergesi son üç aydır azalıyor. Reel kesim endeksinin kendisi ise haziran ayında yüzde 6.9 oranında düştü.Beklenmedik bir durum değil; çoğu gözlemcinin yaptığı gibi bu köşede de yapılan uyarılar paralelinde bir gelişme. Sonuçta bir süre potansiyelinizin üzerinde büyüyebilirsiniz ama o büyüme kalıcı olmaz; potansiyeliniz izin vermez çünkü. Bir de çevre koşulları aleyhinize dönerse (mesela yurtdışında faizler yükselirse) potansiyelin üzerinde kaldığınız süre kısalır. Ama potansiyelin üzerinde kalmakta ısrar ettikçe, başka sorun
[Devamı]
Elbette zor ama mümkün
20 Haziran 2018
Hazine gösterge tahvilinin faizi yüzde 20’ye, temel enflasyon yüzde 13’e, dış borç 453 milyar dolara (gayri safi yurtiçi hasılamızın yüzde 53’üne) ulaşmış vaziyette. Büyüme yüksek diye övünüyoruz; bu üç rakam bile bu büyümenin sürdürülebilir olmadığını gösteriyor. Üstelik, son yıllardaki dış borç artışının önemli bir kısmı inşaatı ve tüketimi finanse etti; geleceğin üretim tesislerini değil. Farklı bir ifadeyle büyümenin kalitesi yok. İşsizlik oranı ise yüzde 10’un altına düşmemekte inat ediyor.Bu tabloya bir de şu açıdan bakın: Dış ekonomik koşullar kırılgan ülkelerin lehine gelişmiyor. ABD Merkez Bankası faiz artırıyor ve bilançosunu küçültüyor. Yakında Avrupa Merkez Bankası da aynı yolda ilerleyecek. Bol kepçe para dönemi bitti. Yabancı sermaye artık daha seçici olacak; kırılgan ülkeler
[Devamı]
Yumuşak iniş gereği nereden kaynaklanıyor?
13 Haziran 2018
Ekonomide bir dönüm noktası yaşamakta olduğumuza dair oldukça fazla gösterge var. Kaldı ki o göstergeler olmasa bile, son dönemdeki yüksek büyüme oranı, gevşeyen maliye politikası, bazı mal ve hizmetlerin fiyatlarının suni olarak düşük tutulması sürdürülebilir değil. Bunlar sürdürülebilir olmadığına göre ekonominin geçen yılın ortalarından itibaren girdiği yolun önünde sonunda değişeceği açık. Dönüm noktasında olduğumuzun bir diğer önemli kanıtı, ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı’nın seçimden sonra Türkiye ekonomisinin “yumuşak inişini” sağlayacakları yolundaki açıklaması oldu.Ekonomide “yumuşak iniş” mi yoksa “sert iniş” mi gerçekleşeceği ne yazık ki çoğunlukla yükselen piyasa ekonomilerinin sorunlu üyeleri için yapılan yorumlarda kullanılıyor. Açık ki uçak benzetmesi var. Özellikle
[Devamı]