Arşiv

  • Mayıs 2024 (11)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Bazı basit gerçekler
    Fatih Özatay, Dr. 06 Haziran 2018
    Bundan tam beş yıl önce piyasada en çok alınıp satılan Hazine tahvilinin faizi yüzde 6.55 düzeyindeydi. Dün sabah saatlerinde ise yüzde 17.83’e ulaştı. Neredeyse üçe katlanan bir faiz gerçeği var önümüzde. Yine bundan tam beş yıl önce Mayıs 2013 için açıklanan yıllık tüketici enflasyonu yüzde 6.51’miş. Dün Mayıs 2018 için açıklanan tüketici enflasyonu ise yüzde 12.15 idi. Yıllık tüketici enflasyonu ikiye katlanmış vaziyette. Para politikası açısından daha önemli olan temel enflasyonda ise durum şöyle: Mayıs 2013: Yüzde 5.56; Haziran 2018: Yüzde 12.64: Orada da iki kat artış söz konusu.Bir musibet bin nasihatten iyiymiş. Musibetin “üçe katlanan faiz-ikiye katlanan” enflasyon olduğu açık. Bin nasihat ise “yapmayın etmeyin, enflasyon ciddiye alınmalı” ya da “faizi düşürmek için olmazsa olmaz [Devamı]
    Merkez Bankası’nın çok doğru ama çok gecikmiş kararı
    Fatih Özatay, Dr. 30 Mayıs 2018
    Önce bir bilgi eksikliğini gidermek gerekiyor. Koridor sistemini Merkez Bankası son yıllarda ya da 2010’da icat etmiş değil. 2002 başlarından bu yana uygulanıyor. Ayrıca koridor sistemini çok sayıda merkez bankası uyguluyor: ABD dışındaki büyük gelişmiş ülkelerin merkez bankaları ve büyük yükselen piyasa ekonomileri. Merkez Bankası’nın şöyle bir geleneği vardı (umarım hala vardır): Yeni önemli bir para politikası uygulamasına geçilecekse, benzer uygulamayı sürdüren ülke örneklerine bakılırdı. Başarılı olanlar neden olmuşlar, başarısızların çuvallama nedenleri ne? Başka tecrübeler ışık tutardı yeni politika uygulamasının tasarımına. 2001 sonuna doğru Merkez Bankası’ndan bir heyet döviz alım ihaleleri ve faiz koridoru uygulamalarını tartışmak üzere bu konularda başarılı olan Meksika Merkez B [Devamı]
    Çözüm var ve zor değil
    Fatih Özatay, Dr. 23 Mayıs 2018
    Döviz kurunda yukarıya doğru keskin hareketin nedenleri tartışılıyorken bazen “iç rahatlatıcı” olarak hareketin bir kısmının dış nedenlerden kaynaklandığı dile getiriliyor. Seçim yaklaşıyor ya; kimine göre “hareketin bir kısmının” değil, “asıl belirleyicisinin” dış nedenler olduğu iddia ediliyor; zaten gelişmekte olan her ülkede de benzer hareketler yaşanıyor onlara göre. Karşı kanıt olarak Türkiye’nin yılbaşından ya da ne bileyim mayıs ayının başından bu yana Arjantin’den sonra parası en fazla değer kaybeden ülke olduğu gerçeğine işaret ediliyor. Ekleniyor: Arjantin’i saymayın, zaten IMF’nin kapısında.Sonuçta bakarsanız, “asıl belirleyici” görüşü bir tarafa bırakılırsa, söylenenlerin hepsinin yaşananlarla yakından ilgisi var. Peki, öyle değil ama diyelim ki kurdaki “çılgın” gidişin tek so [Devamı]
    Tarihten bir yaprak daha
    Fatih Özatay, Dr. 16 Mayıs 2018
    Son yazımda 2001 krizine giden süreçte kamu bankalarının bilançolarındaki tahribatın oynadığı role değinmiştim.1990’ların başlarında topladıkları fonların maliyetinin çok altında faizler ile kredi açma görevi verilmişti bu bankalara. Normal koşullarda devlet bütçesinden sağlanması gereken bu destekler, kamu bankaları yoluyla bütçe dışına çıkarılmış oluyor, kamu bankalarında oluşan zararlar nedeniyle bu bankalara karşı doğan Hazine borcu ise zamanında ödenmiyordu. Kamu bankaları, bilançolarının varlık tarafında “görev zararları karşılığı kamudan alacak” gösteriyorlardı. Bu uygulama 1990’ların ilk yıllarında başlamış, 1999 yılının sonuna gelindiğinde ise doruğa ulaşarak bu tür alacakların birikimli değeri milli gelirin yüzde 13’ünü aşmıştı. Sonuçta kamu bankalarının bilançoları çarpıcı biçim [Devamı]
    Tarihten bir yaprak
    Fatih Özatay, Dr. 09 Mayıs 2018
    Bugün geçmişe, 2001 krizi öncesine dönmek istiyorum. Krize giden süreçte bankacılık sektöründeki bozukluklar giderek artmış ve sonuçta krizin önemli nedenlerinden biri hem özel bankalardaki hem de kamu bankalarındaki önemli sorunlar olmuştu. Ancak, bankacılık sektörüne bir bütün olarak bakmak, o dönemdeki sorunların olanca çıplaklığıyla ortaya çıkmasını engeller. Zira kamu bankaları ile özel bankalar arasında önemli bir ayrışma gerçekleşmişti.Özel bankaların ilk temel ayırt edici özelliği repo cinsinden çok kısa vadeli borçlarının bilançodaki ağırlığıydı. Bu bankaların ikinci ayırt edici özellikleri ise döviz cinsinden mevduatlarının lira cinsinden mevduatlara kıyasla yüksek düzeyiydi. Açık ki özel bankalarda önemli bir bilanço bozukluğu vardı: Kur ve faiz yükselişlerine çok daha fazla duy [Devamı]
    Yüksek faizi sevmiyorum
    Fatih Özatay, Dr. 02 Mayıs 2018
    Son beş senede ortaya çıkan resmi sevmiyorum. Sevmiyorum çünkü o resim faizlerin belirgin biçimde yükseldiğini gösteriyor. İki grafik veriyorum. İlkinde Merkez Bankası’nın (TCMB) bankalara borç verdiği paranın ortalama faizinin Mayıs 2013’ten bu yana hareketi gösteriliyor.İkincisinde ise lira cinsinden tüketici kredisi faizinin aynı dönemdeki seyri yer alıyor (her iki faiz de aylık ortalama olarak ölçülüyor.) Son beş yılda TCMB faizi yüzde 4.5’ten yüzde 13.5’e yükselmiş durumda. Arada bazı düşüşler var. Ama o düşüşler kalıcı olamamış ve son beş yılda TCMB faizi tam dokuz puan sıçramış. Üstelik 2016 sonbaharından itibaren kesintisiz olarak yukarıya tırmanıyor. Benzer sevimsiz bir eğilim tüketici kredisi faizinde de gözleniyor. Dönem başında yüzde 10 olan tüketici kredisi faizi, dönem sonund [Devamı]
    İki ayaklı kırılganlığı azaltma programı
    Fatih Özatay, Dr. 25 Nisan 2018
    Seçimden sonra yapısal sorunlara çözüm getirmek üzere ekonomiye odaklanılabilinirse, ele alınması gereken sorunların başında Türkiye’nin yurtdışından kaynak girişine (borçlanmaya) olan bağımlılığı gelmeli. Nasıl azaltılacak?Bu bağımlılık önemsiz düzeylere çekilmedikçe yabancı finans çevrelerinin Türkiye’ye yönelik iştahlarındaki her değişiklik Türkiye ekonomisini etkiliyor. Algılanan riskler nedeniyle risk alma iştahı önemli ölçüde azalıyorsa, önce keskin kur ve faiz artışları gözleniyor. Sonra enflasyon artıyor. Döviz cinsinden borçlu kesimlerin, özellikle de döviz borçları döviz alacaklarından oldukça fazla olan şirketlerin bilançoları bozuluyor. Daha az dış kaynak, bir süre sonra kredi arzını olumsuz etkiliyor. Aynı koşullarda kredi talebi de düşüyor. Tüm bu gelişmeler büyüme oranını dü [Devamı]
    Maratona koşarak devam edebilecek miyiz?
    Fatih Özatay, Dr. 18 Nisan 2018
    Önce yüzeysel kalayım: Önemli makroekonomik göstergelere bakıyorum. Sadece yüzeysel olmakla yetinmiyorum, seçici de oluyorum. Tüm önemli göstergelere değil de bir kısmına odaklanıyorum. Durum şöyle: [Devamı]
    Riskleri artırmaya gerek yok ki
    Fatih Özatay, Dr. 11 Nisan 2018
    Son günlerde uygulamaya konulan ya da uygulanmak üzere kısa bir süre sonra açıklanacağı söylenen ekonomi politikası kararlarını anlamıyorum. “Başka bir dünyanın” kararları gibi duruyorlar.Kararların ortak bir paydası var: Ekonomiyi canlandırmak üzere sağa sola verilecek teşviklere (para dağıtımına) dayanıyorlar. Türkiye’yi hiç bilmeyen bir ekonomiste bu kararları anlatıp Türkiye’nin mevcut durumu hakkındaki tahmini sorsanız, işin ehli bir uzmansa söyleyeceği büyük ihtimalle şudur: “Anladığım kadarıyla ekonominiz ya potansiyelinin oldukça altında büyüyor ya da küçülüyor. Bu durumun nedeni ise ülkenize ilişkin risk algılamasındaki artış değil. ‘Kaynak bulmak –borçlanabilmek-‘ derdiniz yok. Çok muhtemelen şu sıralar paranız yabancı para birimleri karşısında değer kaybetmiyor ve piyasa faizler [Devamı]
    Paket enflasyonunun bir maliyeti: Tüketici enflasyonu
    Fatih Özatay, Dr. 04 Nisan 2018
    Dün mart ayı enflasyonu açıklandı. Beklenmedik bir gelişme yok. Düşük çift haneli rakamlara iyice yerleşti enflasyon: Yüzde 10.2. Enflasyonun dinamiğini daha iyi yansıtan temel (çekirdek) enflasyon ise daha yüksek. B ve C endeksleri mart ayını yüzde 12 ve 11.4 ile kapadılar. “Düşük çift haneli” tanımlamasına “şimdilik” kaydını düşmek gerekiyor. Nedeni açık: Döviz kurunda yaşadıklarımız, önümüzdeki dönemde liranın daha da değer kaybetme olasılığı ile peşi sıra açıklanan ve iç talebi artırması beklenen teşvikler.Enflasyondan neden hoşlanmıyoruz? Aslında soru yanlış oldu. Sanki herkes enflasyondan hoşlanmıyormuş gibi bir izlenim yaratıyor. Şöyle düzelteyim: Neden enflasyondan hoşlanmamalıyız?Enflasyon, birincisi, gelir ve servet dağılımını değiştiriyor. Gelirlerinin hiç olmazsa fiyatlar genel [Devamı]