Arşiv

  • Mayıs 2024 (2)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Yatırımların verimliliği
    Fatih Özatay, Dr. 18 Temmuz 2018
    Gelişmekte olan ülkeler dışındaki tüm ülkeler için iki rakam vererek başlayayım. 2009-2017 döneminde tasarruflarının gayrisafi yurtiçi hasılalarına oranlarının ortalaması yüzde 32.7, yatırımlarının gayrisafi yurtiçi hasılalarına oranlarının ortalaması ise yüzde 32.1. Dönemi daha geriden başlatsanız da bu değerler benzer düzeylerde kalıyorlar. Türkiye için durum şu: Tasarruf oranı yüzde 23.4, yatırım oranı ise yüzde 28.4 düzeyinde.Temel dertlerimizden birine işaret ediyor bu veriler. Yatırım oranımız gelişmekte olan ülkelerin ortalamasının dört puan altında olmasına karşın, yatırımlarımızı yeterince finanse edecek tasarruf yapmıyoruz. Arada beş puanlık bir fark var ki o fark da zaten 2009-2017 dönemindeki ortalama cari işlemler açığı-gayri safi yurtiçi hasıla oranımıza eşit.Tasarrufları art [Devamı]
    Merkez bankası bağımsızlığı kavramı
    Fatih Özatay, Dr. 11 Temmuz 2018
    Bugün yatırımların kalitesi hakkında yazmak istiyordum. Ancak Merkez Bankası yasasında yapılan son değişiklikler hiç hesapta olmayan bir konuda “merkez bankası bağımsızlığı” hakkında yazmama yol açtı. Bu yazı için özel bir çaba harcamama gerek de yok; bu açıdan şanslı” sayılırım. “Parasal İktisat: Kuram ve Politika” adlı kitabımın dördüncü baskısının on birinci bölümünden kısa alıntılar yapacağım.“Merkez bankası bağımsızlığı kavramını çeşitli düzlemlerde ele alabiliriz. Bir tanesi şu: ‘Araç bağımsızlığı’ ve ‘amaç bağımsızlığı’ ayrımı. Bir diğerinde ‘yasal bağımsızlık’ ile ‘gerçek hayattaki (fiiliyattaki)’ bağımsızlık ayrımına dikkat çekiliyor. ‘Ekonomik bağımsızlık’ tanımı var. ‘Politik bağımsızlık’ tanımı da yapılıyor.Araç bağımsızlığı merkez bankalarının amaçlarına ulaşmak için ne tür pa [Devamı]
    Bir bakmışsınız biçim değiştirmiş
    Fatih Özatay, Dr. 04 Temmuz 2018
    Tüketici enflasyonu 2013 başı-2016 sonu arasında yüzde 8’lik ortalama etrafında dalgalanıp durdu. Bazen altına indi, bazen üzerine çıktı ama yüzde 8’in dayanılmaz cazibe alanından hiç çıkmadı. Bu olgu, “hep böyle gider; bir süre üzerine çıkarsa nasıl olsa döner geri, olmadı bir iki karar açıklarız/açıklanır o zaman düşer eski yerine” tarzında bir düşünceyi de yaygınlaştırdı. Hem ekonomi yönetiminde hem iş çevrelerinde hem de bu konuda yazan çizenlerde. Öyle ki ekonomi kanallarında yüzde 8-9 gibi dünya ölçeğinde yüksek enflasyonu pek dert edene rastlamadık: “Ama büyüme” tarzı sözleri sık sık duyduk. Sanki bir ülkenin potansiyel büyüme oranını enflasyonun artmasına göz yumarak artırmak mümkünmüş gibi. Hep kaçırdılar potansiyel büyüme ile herhangi bir dönemdeki büyüme arasındaki farkı. Sandıl [Devamı]
    Finansal İstikrar Raporu'nda ilginç noktalar
    Fatih Özatay, Dr. 27 Haziran 2018
    Hafta başında haziran ayına ait imalat sanayi kapasite kullanım oranı ve reel sektör güven endeksi verileri açıklandı. Bir yıl öncesinin aynı ayları ile karşılaştırıldığında durum şu: Hem kapasite kullanım oranı hem de güven endeksinin ‘genel gidişat’a ilişkin güven göstergesi son üç aydır azalıyor. Reel kesim endeksinin kendisi ise haziran ayında yüzde 6.9 oranında düştü.Beklenmedik bir durum değil; çoğu gözlemcinin yaptığı gibi bu köşede de yapılan uyarılar paralelinde bir gelişme. Sonuçta bir süre potansiyelinizin üzerinde büyüyebilirsiniz ama o büyüme kalıcı olmaz; potansiyeliniz izin vermez çünkü. Bir de çevre koşulları aleyhinize dönerse (mesela yurtdışında faizler yükselirse) potansiyelin üzerinde kaldığınız süre kısalır. Ama potansiyelin üzerinde kalmakta ısrar ettikçe, başka sorun [Devamı]
    Elbette zor ama mümkün
    Fatih Özatay, Dr. 20 Haziran 2018
    Hazine gösterge tahvilinin faizi yüzde 20’ye, temel enflasyon yüzde 13’e, dış borç 453 milyar dolara (gayri safi yurtiçi hasılamızın yüzde 53’üne) ulaşmış vaziyette. Büyüme yüksek diye övünüyoruz; bu üç rakam bile bu büyümenin sürdürülebilir olmadığını gösteriyor. Üstelik, son yıllardaki dış borç artışının önemli bir kısmı inşaatı ve tüketimi finanse etti; geleceğin üretim tesislerini değil. Farklı bir ifadeyle büyümenin kalitesi yok. İşsizlik oranı ise yüzde 10’un altına düşmemekte inat ediyor.Bu tabloya bir de şu açıdan bakın: Dış ekonomik koşullar kırılgan ülkelerin lehine gelişmiyor. ABD Merkez Bankası faiz artırıyor ve bilançosunu küçültüyor. Yakında Avrupa Merkez Bankası da aynı yolda ilerleyecek. Bol kepçe para dönemi bitti. Yabancı sermaye artık daha seçici olacak; kırılgan ülkeler [Devamı]
    Yumuşak iniş gereği nereden kaynaklanıyor?
    Fatih Özatay, Dr. 13 Haziran 2018
    Ekonomide bir dönüm noktası yaşamakta olduğumuza dair oldukça fazla gösterge var. Kaldı ki o göstergeler olmasa bile, son dönemdeki yüksek büyüme oranı, gevşeyen maliye politikası, bazı mal ve hizmetlerin fiyatlarının suni olarak düşük tutulması sürdürülebilir değil. Bunlar sürdürülebilir olmadığına göre ekonominin geçen yılın ortalarından itibaren girdiği yolun önünde sonunda değişeceği açık. Dönüm noktasında olduğumuzun bir diğer önemli kanıtı, ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı’nın seçimden sonra Türkiye ekonomisinin “yumuşak inişini” sağlayacakları yolundaki açıklaması oldu.Ekonomide “yumuşak iniş” mi yoksa “sert iniş” mi gerçekleşeceği ne yazık ki çoğunlukla yükselen piyasa ekonomilerinin sorunlu üyeleri için yapılan yorumlarda kullanılıyor. Açık ki uçak benzetmesi var. Özellikle [Devamı]
    Bazı basit gerçekler
    Fatih Özatay, Dr. 06 Haziran 2018
    Bundan tam beş yıl önce piyasada en çok alınıp satılan Hazine tahvilinin faizi yüzde 6.55 düzeyindeydi. Dün sabah saatlerinde ise yüzde 17.83’e ulaştı. Neredeyse üçe katlanan bir faiz gerçeği var önümüzde. Yine bundan tam beş yıl önce Mayıs 2013 için açıklanan yıllık tüketici enflasyonu yüzde 6.51’miş. Dün Mayıs 2018 için açıklanan tüketici enflasyonu ise yüzde 12.15 idi. Yıllık tüketici enflasyonu ikiye katlanmış vaziyette. Para politikası açısından daha önemli olan temel enflasyonda ise durum şöyle: Mayıs 2013: Yüzde 5.56; Haziran 2018: Yüzde 12.64: Orada da iki kat artış söz konusu.Bir musibet bin nasihatten iyiymiş. Musibetin “üçe katlanan faiz-ikiye katlanan” enflasyon olduğu açık. Bin nasihat ise “yapmayın etmeyin, enflasyon ciddiye alınmalı” ya da “faizi düşürmek için olmazsa olmaz [Devamı]
    Merkez Bankası’nın çok doğru ama çok gecikmiş kararı
    Fatih Özatay, Dr. 30 Mayıs 2018
    Önce bir bilgi eksikliğini gidermek gerekiyor. Koridor sistemini Merkez Bankası son yıllarda ya da 2010’da icat etmiş değil. 2002 başlarından bu yana uygulanıyor. Ayrıca koridor sistemini çok sayıda merkez bankası uyguluyor: ABD dışındaki büyük gelişmiş ülkelerin merkez bankaları ve büyük yükselen piyasa ekonomileri. Merkez Bankası’nın şöyle bir geleneği vardı (umarım hala vardır): Yeni önemli bir para politikası uygulamasına geçilecekse, benzer uygulamayı sürdüren ülke örneklerine bakılırdı. Başarılı olanlar neden olmuşlar, başarısızların çuvallama nedenleri ne? Başka tecrübeler ışık tutardı yeni politika uygulamasının tasarımına. 2001 sonuna doğru Merkez Bankası’ndan bir heyet döviz alım ihaleleri ve faiz koridoru uygulamalarını tartışmak üzere bu konularda başarılı olan Meksika Merkez B [Devamı]
    Çözüm var ve zor değil
    Fatih Özatay, Dr. 23 Mayıs 2018
    Döviz kurunda yukarıya doğru keskin hareketin nedenleri tartışılıyorken bazen “iç rahatlatıcı” olarak hareketin bir kısmının dış nedenlerden kaynaklandığı dile getiriliyor. Seçim yaklaşıyor ya; kimine göre “hareketin bir kısmının” değil, “asıl belirleyicisinin” dış nedenler olduğu iddia ediliyor; zaten gelişmekte olan her ülkede de benzer hareketler yaşanıyor onlara göre. Karşı kanıt olarak Türkiye’nin yılbaşından ya da ne bileyim mayıs ayının başından bu yana Arjantin’den sonra parası en fazla değer kaybeden ülke olduğu gerçeğine işaret ediliyor. Ekleniyor: Arjantin’i saymayın, zaten IMF’nin kapısında.Sonuçta bakarsanız, “asıl belirleyici” görüşü bir tarafa bırakılırsa, söylenenlerin hepsinin yaşananlarla yakından ilgisi var. Peki, öyle değil ama diyelim ki kurdaki “çılgın” gidişin tek so [Devamı]
    Tarihten bir yaprak daha
    Fatih Özatay, Dr. 16 Mayıs 2018
    Son yazımda 2001 krizine giden süreçte kamu bankalarının bilançolarındaki tahribatın oynadığı role değinmiştim.1990’ların başlarında topladıkları fonların maliyetinin çok altında faizler ile kredi açma görevi verilmişti bu bankalara. Normal koşullarda devlet bütçesinden sağlanması gereken bu destekler, kamu bankaları yoluyla bütçe dışına çıkarılmış oluyor, kamu bankalarında oluşan zararlar nedeniyle bu bankalara karşı doğan Hazine borcu ise zamanında ödenmiyordu. Kamu bankaları, bilançolarının varlık tarafında “görev zararları karşılığı kamudan alacak” gösteriyorlardı. Bu uygulama 1990’ların ilk yıllarında başlamış, 1999 yılının sonuna gelindiğinde ise doruğa ulaşarak bu tür alacakların birikimli değeri milli gelirin yüzde 13’ünü aşmıştı. Sonuçta kamu bankalarının bilançoları çarpıcı biçim [Devamı]