Ekonomi programını gözden geçirmek gereği
31 Ocak 2020
Son yazımda ekonomi programının temel açmazını tartışmıştım: Tasarruf düzeyi yetersiz olan bir ülkede reel faizin çok düşük bir düzeyde olması –hatta eksi bölgede kalması- isteniliyor. Başka açmazlar da var. İçinde bulunduğumuz düşük büyüme ve yüksek işsizlik oranı ortamından bir an önce çıkmak için uygulanmak istenilen politika, programın Türkiye’yi dış borçlanmaya bağımlı yapıdan kurtarmak nihai hedefi ile de çelişiyor. Şöyle:
[Devamı]
Ekonomi programının sorunları
29 Ocak 2020
Tabloda G-20 içindeki gelişmekte olan ülkelerin tasarruflarının ve yatırımlarının GSYH’lerine oranları var. 2010-2018 döneminin ortalamaları gösteriliyor. Türkiye’nin tasarruf oranı, grubun ortalamasının 3.9 puan altında. Yatırım oranı ise 1.3 puan üzerinde. Ele alınan ülke grubu oldukça heterojen. Mesela enerji ihracatçıları var, başı sürekli krizlerle belada olanlar var. Bu açıdan ortalama iyi bir ölçüt değil. Çin’in ‘uçuk’ değerlerini bir tarafa bırakın ve ‘gelişen ülke’ sınıflamasına girmesinin haksızlık olduğu Kore’ye bakın. Türkiye’nin tasarruf oranı Kore’nin tasarruf oranının 7.8 puan altında. Yatırım oranı ise 3.2 puan daha düşük.
[Devamı]
Mevcut ekonomik program ve hedeflenen ekonomik yapı
24 Ocak 2020
Amaçlananı şöyle belirtebiliriz: Üretimimizin yapısı değişsin: İhracata dayalı bir ekonomi oluşturalım ve dış borçlanmaya bağımlılığı azaltalım. Bu amaca ulaşabilmek için uygulanmak istenilen ekonomi politikasını şöyle özetlemek mümkün sanırım:
[Devamı]
Miyopik bir tercih: Döviz cinsinden borçlanma
22 Ocak 2020
2001 krizinden sonra uygulamaya koyduğumuz ekonomi programının başarılı sonuçlarından biri de Hazine’nin döviz cinsinden borcunun toplam borcu içindeki payının önemli ölçüde düşmesiydi. 2003 başında bu oran %58 düzeyindeydi. Uygulanan programın istikrarı ve dolayısıyla ekonomiye ve milli paramıza duyulan güveni artırmaya başlamasıyla birlikte, bu pay sürekli düştü. Birkaç istisna ay dışarıda bırakılırsa düşme eğilimi kesintisiz oldu. 2010 sonlarına gelindiğinde döviz borcunun payı %26’ya inmişti.
[Devamı]
Nasıl bir ekonomik program?
17 Ocak 2020
Dört ayaklı bir programa ihtiyaç var. Birinci ayak kredi arzına ilişkin: Bankaların sorunlu kredi miktarı fazlaysa, bankaların kredi arzı azalıyor ya da az artıyor. Elbette önce bu sorunun düzeyini bilmek şart. Daha sonra da bu sorunu nasıl çözeceğimize kafa yormamız gerekiyor. Bu çerçevede, TEPAV’ın “Ekonominin Seyir Defteri” dizisinin ikincisi ışık tutuyor. Ayrıntıya girmiyorum; arzu edenler TEPAV web sayfasına bakabilirler.
[Devamı]
Kırılgansa kırılabilir
15 Ocak 2020
Türkiye ekonomisinin kırılganlık düzeyinin önemli bir göstergesi olan tahvil sigortalama primi (CDS primi, kaza sigortası primi de diyebiliriz) ile faiz arasındaki ilişkiye son yazımda değindim. Kıssadan hisse şuydu: Faizi kalıcı olarak düşürmek istiyorsak CDS primini şu andaki düzeyinin (280 civarı) çok daha altına (mesela 50 civarına) düşürmemiz gerekiyor. Farklı bir ifadeyle kırılganlıklarımızı mümkün olduğu kadar azaltmalıyız.
[Devamı]
Düzgün ekonomi politikası eşittir düşük risk primi
10 Ocak 2020
Son yazıda makul bir faiz oranının ne düzeyde olabileceğini tartıştım. O yazıdan çıkan önemli bir sonuç, makul faizin makul bir düzeyde olmasını istiyorsak ki istememiz gerekir -zira buradan ‘makulden’ kasıt normal bir ekonomide gözlenen düşüklükte faizdir- Türkiye’ye ilişkin risk algılamasını düşürmemiz gereğidir.
[Devamı]
Makul faiz ne zaman makul olur?
08 Ocak 2020
Yenilerde sıkça duyuyoruz: ‘Makul faiz’. ‘Makul’ soyut bir kavram olduğuna göre, makul faizi kesin bir biçimde hesaplamanın mümkün olmadığı ortada. Ama yaklaşık olarak hesaplamak mümkün.
[Devamı]
Sürdürülebilirlik penceresinden kredi artışı
03 Ocak 2020
2019’un başından itibaren gözlenen toparlanmanın ilk iki nedeninin –kamu harcamaları ve ihracat- 2020’de ne ölçüde sürdürülebilir olduğunu geçen hafta tartışmıştım. Üçüncü neden ise özellikle kamu bankalarının hızlı kredi artışına gitmeleriydi. Son haftalarda özel bankaların da bu kervana katıldıkları gözleniyordu.
[Devamı]
Bir gelişmemişlik göstergesi: Düşük asgari ücret
01 Ocak 2020
Sabahın kör karanlığında araba kiralama şirketindeki güleryüzlü görevli, internetten doldurduğum formdaki ‘edu’lu adresten olsa gerek “ne hocası” olduğumu sordu. ‘Ekonomi’ yanıtını alınca asgari ücret artışı hakkındaki görüşümü merak etti. Yok artık; sabahın 7.20’si, üstelik 4’te kalkmışım. Uyku sersemi, geçiştireyim diye “düşük” dedim. Yutmadı, muzip; “ama daha yüksek olursa ekonomi için kötü olurmuş” diye ağzımı aradı.
[Devamı]