Kötü yönetim maliyetlidir
29 Nisan 2011
Küresel ölçekte, iç pazarı büyük ülkelere gösterilecek ilgiden Türkiye de nasiplenebilir. Birleşme ve devralmalar artabilir. Dunder Mifflin, The Office TV dizisindeki kâğıt şirketinin adıdır. Olaylar orada geçer. Eskiden 'Emret Başbakanım' vardı. Şimdilerde 'The Office' dizisini izliyoruz. Sizi bilmem ama ben John Cleese'in 1970'lerden kalma 'Fawlty Towers' dizisini hâlâ zaman zaman yeniden izliyorum. Konu hep aynı: Yönetici son derece önemlidir. Yönetimin becerisi, bir şirketi ya da ülkeyi vezir de eder, rezil de. Bir bütün olarak ülkemizdeki yönetim becerisi konusunda neler düşündüğümü epeydir yazıyorum. Yakında dün açıklanan pek çılgın proje konusunda ne düşündüğümü de anlatacağım. Bana pek hüzün verici geldi. Bugün ülkemizdeki yönetim becerisi eksikliğini önümüzdeki dönemde hı
[Devamı]
Türkiye, 3G içinde neden yok?
26 Nisan 2011
2006'dan sigara yasağı dışında AB ile ilgili başlayıp da biten bir reform ben hatırlamıyorum.En son yazıya "Dünyada ülkeler ikiye ayrılır: Ağırlıklı olarak içinde bulundukları yüzyılın meseleleri ile uğraşan ülkeler ile geçmiş yüzyılların meselelerinden başını bir türlü alamayan ülkeler" diye başlamıştım. Küresel şirketler artık yalnızca ucuz işgücünü değil, iyi müşterileri de takip etme eğilimindeydi. Şimdi bu durumda, bizim şirketlerimize yönelik hızlı bir birleşme ve devir alma atağı beklemek gerekir miydi? 19. yüzyıl gündemini bir türlü halledemeyen Türkiye'nin küresel şirketler için hedef konumuna yerleşebilmesinin zor olacağının altını çizmeye çalışıyordum. Geçen yazıda, kısaca "hayır" demiştim. Bugün müsaadenizle yola devam edeyim.
[Devamı]
21. yüzyılda 19. yüzyılı yaşıyoruz
22 Nisan 2011
Küresel şirketlerin performansı çok farklılaştı. Artık ucuz işgücünü değil, iyi müşteriyi takip ediyorlar. Dünyada ülkeler ikiye ayrılır: Ağırlıklı olarak içinde bulundukları yüzyılın meseleleri ile uğraşan ülkeler ile geçmiş yüzyılların meselelerinden başını bir türlü alamayan ülkeler. Türkiye ne yazık ki ikinci gruba ait bir ülke olmaktan çıkamadı. Dünya 21. yüzyılı yaşıyor. Türkiye'nin gündeminde ise 19. yüzyıla ait meseleler var. Kürt meselesi bunlardan yalnızca bir tanesi. Buyurun işte, meseleyi değil çözüme kavuşturmak, nasıl ele alacağımızı bile daha bilmiyoruz. Ne zaman bilmiyoruz? 21. yüzyılın ilk çeyreğinin neredeyse yarısı biterken bilmiyoruz. Ortada bir keşmekeştir gidiyor. Yüksek Seçim Kurulu, bu hükümet tarafından, 2006 yılında, kim bilir hangi nedenle, Ceza Kanunum
[Devamı]
Cumhurbaşkanı seçimi bu anayasa ile kriz çıkartır
19 Nisan 2011
Mevcut anayasa çerçevesinde yapılacak bir cumhurbaşkanlığı seçimi yapısal bir istikrarsızlık kaynağı olacaktır. Türkiye'de sorunları bir garip tartışıyoruz. Her konu amuda kalkmış bir biçimde ortaya atılıyor. İşe düzünden değil, tersinden başlıyoruz. Sonunda tartışma bir türlü normal mecrasında ilerleyemiyor. Konuşuyoruz, konuşuyoruz ama bir arpa boyu yol alamıyoruz. Alın mesela başkanlık sistemi tartışmasını. Bana kalırsa, Türkiye'nin, kimin cumhurbaşkanı olmayı istediğinden bağımsız olarak, bir cumhurbaşkanlığı meselesi vardır. Ama bakın yokmuş gibi yapıyoruz. Peki, başkanlık sistemi tartışması nasıl ayaklarının üzerine oturtulur? Günün istikrar sorusu bence buradadır. Siyasi istikrarın sürdürülebilirliği ve iktisadi istikrar ile de yakından alakalıdır.
[Devamı]
Oldu, gözlerim doldu
15 Nisan 2011
1970'li yıllarda Kore ile Türkiye aynı seviyedeydi. Bugün bizden çok daha ileri bir sanayi ülkesi. Geçen gün ülkeleri ikiye ayırmıştım. Ortada 'yalnızca herkesin ürettiği malları üretebilecek imkânlara sahip vasat ekonomiler ile kendine özgü malları da üretebilen potansiyeli yüksek ekonomiler' vardı. Hatırladınız mı? Bir ekonomi ne kadar vasatsa o ülkede kişi başına düşen gelir de o kadar düşük oluyordu. Kendine özgü malları üretebilecek kapasiteyi geliştirmeyi başarmış olan ülkeler, aynı zamanda, mesela üniversite seçme sınavlarında da daha az saçmalıyorlar. Bir ülkenin hastanesi neyse postanesi de öyle oluyor. Askeriyesi ne kadar beceri sahibiyse siyasi partileri de o kadar beceri deposu oluyor. Gelin bakın nasıl oluyor?
[Devamı]
Neden Gao Ka işlemektedir de ÖSYM aha böyledir?
12 Nisan 2011
Burası Türkiye'dir. Bu yüzden Gao Ka 19.5 milyona sınav yaparken ÖSYM 1.5 milyona sağlıklı hizmet verememektedir. Dünya ekonomileri ikiye ayrılır. Yalnızca herkesin ürettiği malları üretebilecek imkanlara sahip vasat ekonomiler ile kendine özgü malları da üretebilen potansiyeli yüksek ekonomiler. Bir ekonomi ne kadar vasatsa, o ülkede kişi başına düşen gelir de o kadar düşük olur. Türkiye ekonomisi ihracat pazarlarını çeşitlendirdikçe vasatlaşıyor. Ama bakın Çin'e, orada öyle olmuyor. Hem onların Gao Ka'sı, bizim ÖSYM gibi üniversite seçme sınavı işini eline yüzüne bulaştırmıyor, hem de ülkelerinde ürettikleri mal sepetinin kalitesi her daim yükseliyor. Çinlilerin becerip de bizim beceremediğimiz acaba nedir? Merak edenleri aşağıya beklerim, efendim.
[Devamı]
Dünyanın ağırlık merkezi İzmir'den Diyarbakır'a kayıyor
08 Nisan 2011
Kürt açılımından üniversite sınavına diz boyu beceriksizliklerle uğraşırken, bizim dışımızdaki dünya jet hızıyla değişiyor. Dünya ekonomisinin ağırlık merkezi sürekli değişiyor. Bugünlerde İzmir civarında, ama bekleyin, 2016 civarında Diyarbakır'da olacak. Dünyanın iktisadi çekim merkezi, "Aman Allahım, Türkiye'de bir şeyler oluyor" diye buraya kaymış değil. Yarın bize özgü bir nedenle de burayı terk etmeyecek. Biz burada Kürt açılımından üniversite sınavına diz boyu beceriksizliklerle uğraşırken, bizim dışımızdaki dünya jet hızıyla değişiyor. Biz burada masal dinliyoruz. Bugün size "Avrupa Birliği'ndeki iktisadi kriz bizim krizimizdir" diye bir anlatmaya başlamak istiyorum. Gözleri olup görenlere elbette.
[Devamı]
Gümüş madalya kazanılmaz, altın kıl payıyla kaçırılır
05 Nisan 2011
2009'da bankacılık krizini hisseden bir gelişmiş ülke gibi daraldık. 2010'da ise gelişmekte olan ülkeler gibi toparlandık. Türkiye ekonomisinin parlak 2010 yılı toparlanması daha çok tartışılacak gibi duruyor. İktisadi büyüme sürecine bir spor müsabakası gibi bakıyorsanız, "Hadi bakalım nerelerde birinciyiz?" diye meseleyi değerlendirirsiniz. Seçim döneminde bunun daha da sıkı olması herhalde kaçınılmaz. Sayın Başbakanımız zaten dayanamadı, "OECD ülkeleri arasında birinciyiz" diyerek mevsimi açtı bile. Bugün, müsaadenizle ben, kendi listelerimi bir açıklayayım. Merak edenleri beklerim.
[Devamı]
Bankacının işi bankacılık yapmak, idarenin işi yönetmektir
01 Nisan 2011
Türkiye bugünkü toparlanma performansını bankacılık sistemine borçludur. Ama bakın bankalarımıza bu aralar kızıyoruz. 2010 yılı büyüme rakamları belli oldu. 2010 yılının son çeyreğinde Türkiye ekonomisi yüzde 9,2 oranında ve tahminlerin üzerinde büyüdü. 2010 yılında bir bütün olarak tahminlerin üzerinde, yüzde 8,9 büyüdük. 2009 yılında ise tahminlerin üzerinde yüzde 4,8 küçülmüştük. 2008 yılından beri bakarsanız, önce, en hızlı küçülen ülkeler arasında ilk ondaydık, şimdi ise, en hızlı toparlananlar listesinde ilk on ülke içindeyiz. Dün küçülmeye karşı etkin bir tedbirler demetini ortaya koyamamıştık. Bugün ise hızlı toparlanma sürecini yönetemiyoruz.
[Devamı]
Yeşil devrim artık daha yakın
29 Mart 2011
Japonya'daki deprem değil ama nükleer felaket ihtimali nükleer enerjinin 'son derece güvenli' olduğuna dair kanaati sarstı. Japonya depremi nükleer enerjiye bakışımızı sarsıntıya uğrattı. Deprem öncesi ve sonrasında nükleer enerji konusunda hiçbir şeyin değişmeyeceğini düşünmek olsa olsa ilk andaki şaşkınlıktandır. Önce o görüşler değişecektir. Sonra da mevcut planlar rafa kaldırılacaktır. Bu saatten sonra kimse millete sormadan "Biz sizin oraya bir nükleer santral yapacağız" diyemez. Dememelidir. Bu daha depremin Türkiye ekonomisini etkileyecek ilk sonucudur. Müsaadenizle bugün yeşil devrime nasıl bir adım daha yaklaştığımızın altını çizeyim.
[Devamı]