2008 için senaryolar
27 Aralık 2007
2008'de bizleri ekonomik açıdan neler bekliyor? Birkaç yazı bu soru etrafında dolaşmak istiyorum. Önce içinde bulunacağımız ortama ilişkin bazı senaryolar geliştirmekte fayda var. Daha çok dışsal unsurlar belirleyici olacak; onlarla başlayalım. Temel soru malum: Uluslararası mali piyasalarda yeni bir gerilim yaşanacak mı?Yanıtını bilen olduğunu sanmıyorum. En azından ben bilmiyorum. Bu durumda iki farklı ana senaryo geliştirmek gerekiyor. Mali piyasalarda gerilim yaşanmayacağı senaryosuna 'olumlu senaryo' adını verelim. 'Olumsuz senaryo'da ise gerilim yaşanacağı düşünülsün. Şüphesiz, bu gerilimin boyutu ve ne kadar süreceği çok önemli. Bunlara bağlı olarak olumsuz senaryodan bazı alt senaryolar türetmek mümkün; yazı dizisinde bunlara da sıra gelecek.Dış politikaya ilişkin, mevcu
[Devamı]
Kaplan yavrusu edinmek istiyor muyuz, istemiyor muyuz?
25 Aralık 2007
Çin atasözünü biliyor musunuz? Hani o, "Hamama giren terler"in Çincesi gibi duran atasözünü. "Kaplan yavrusu edinmek isteyen, kaplanın inine girmek zorundadır" diyenini. Bugünlerde etrafımızda olup bitenlere bakarken Türkiye'nin olaylar karşısındaki tavrını değerlendirirken hep bu sözü akılda tutmakta fayda var. Soru ortada değil mi? "Kaplan yavrusu edinmek istiyor musunuz yoksa istemiyor musunuz?" Bu bölgede başı dik dolaşmak istiyor musunuz yoksa istemiyor musunuz? 2007 yılını bitiriyor, 2008 yılına giriyoruz. Yurtdışında bizim buradaki performansımızı etkileyebilecek bir sürü olay var. Ortada riskler ve onlarla birlikte dolaşan fırsatlar var. Biz dünyada olup bitenlere bakınca iki temel unsuru ayırt ediyoruz. Bunlardan ilki uluslararası bankacılık krizi, ikincisi ise Avras
[Devamı]
Yüksek rezerv 'IMF dayatması mı'?
24 Aralık 2007
Dün, Merkez Bankası'nın (MB) "bu kadar 'yüksek' döviz rezervi tutmasına gerek var mı?" sorusuna yanıt aramaya başlamıştık. Rezervlerin 'yüksekliği' benim görüşüm değil, genellikle ileri sürülüyor ve de çoğu zaman bu yüksek düzeye 'yüksek faiz' ödenerek ulaşıldığı iddia ediliyor. Daha da ileri gidip 'IMF'nin dayatmaları' sonucunda bu yüksekliğin oluştuğunu belirtenler de var.MB'nin aralık ortası itibarıyla 75 milyar dolar döviz rezervi, 41 milyar dolar kadar da döviz yükümlülüğü var. En azından bu yükümlülükleri kadar döviz varlığına sahip olması gerektiği ortada sanırım. Bu yükümlülüğü yurtiçinde faaliyet gösteren ticari bankalara, yurtdışında çalışan vatandaşlarımıza ve kamuya olan borcundan oluşuyor.Yurtiçinde yaşayan vatandaşlarımız ticari bankalarda tuttukları döviz cinsinde
[Devamı]
Eleştirilerin önlenmesi için bilgi kamuoyu ile paylaşılmalı
24 Aralık 2007
İktisat politikası kararlarında devletin bilgi donanımına ilişkin düş ile gerçek arasındaki farkı gidermenin en iyi yolu, alınan kararların arkasındaki teknik çalışmaların kamuoyuna ulaştırılmasıdır. İktisat politikası yapanların önemli bir sorunu da karşılaştıkları eleştirilerdir. "Eleştiri yapılması doğaldır. Edep ve terbiye sınırları içinde yapılan eleştiriyi, ne kadar sert olursa olsun kaldıramayanlar bu tür makamlara talip olmasınlar" denilebilir. Bu ifadede doğruluk payı vardır. Ancak, sanırım sorun bundan biraz daha karmaşık. Aklımda özellikle bu alanda çalışan bürokratlar var. Ankara'ya yolu düşenler bilir. Gerçekten bu insanlar gecelerini gündüzlerine katarak çalışırlar. Bir şeyler üretirler. Biraz deneyimleri varsa, yaptıklarının önce eleştirileceğini, sonra şiddetl
[Devamı]
Merkez, neden bu kadar döviz tutuyor?
23 Aralık 2007
Merkez Bankası'nın (MB) döviz rezervleri 75 milyar dolar dolaylarında. Rezervin bu düzeye ulaşmasında, 2002 başından bu yana düzenli ihaleler ve sürpriz niteliğindeki müdahaleler ile satın aldığı dövizlerin önemli bir rolü var. Bu miktar 54 milyar dolar civarında.Çoğu zaman şöyle bir görüş duyuyoruz: "Yabancılara yüksek faiz vererek bu kadar döviz toplamanın anlamı ne? Üstelik dövizler ile çok daha düşük faizle yabancı devletlerin çıkardığı tahviller satın alınıyor." Gerçekten bu kadar 'fazla' döviz rezervi tutmasına gerek var mı MB'nin?Sabit kur rejimi uygulanıyor olsaydı yanıtlamak daha kolaydı. Kurun söz verilen düzeyine bağlı olarak döviz rezervlerinin yüksek olmasında yarar olacaktı. Bankacılık sektörünün ve şirketler kesiminin bilanço yapıları da dikkate alınacaktı. Burala
[Devamı]
Merkez'e elbette bir 'merkez' lazım
20 Aralık 2007
Efendim, kimi zaman en son söyleneceği önceden 'pat' diye söylemek yararlı olur. Neme lazım; şu bayram günü yazının tadı kaçar, ciddileşir, falan. Ben en iyisi 'öyle' yapayım: İyi bayramlar efendim. Daha nice sağlıklı ve mutlu bayramlar geçirmenizi dilerim.Geçen seneydi. Hangi ay olduğunu unuttum. Hani, Merkez Bankası'nın İstanbul'a taşınma işi ilk kez gündeme gelmişti. İstanbul her şey olabilirdi; ama henüz finans merkezi değildi. Finans merkez de yapmalıydık İstanbul'u; yakışırdı.Merkez'de bir 'merkez' lazımdı öncelikle. O 'merkez' de şüphesiz Merkez Bankasıydı: Hem 'merkez'di, hem de 'banka'. Hatırlamakta yarar var: Bize ne gerekiyordu? İstanbul'a finans merkezi gerekiyordu. 'Finans' ve 'merkez' sözcüklerinin altını çizmeme izin verin lütfen.Finansal sektörümüz banka ağırlıkl
[Devamı]
Filistin'e bağışla değil, balık tutmayı öğreterek yardım edilir
20 Aralık 2007
Bir sanayi politikası çerçevesi olarak TOBB-BİS Projesi, Filistin tarafında serbest bölge düzenlemesi yapmak için bazı esneklikler sağlıyor. Bu proje Türkiye'nin bölgedeki ağırlığını da artırır.Bu hafta Filistin için önemli haftalardan biriydi. Sonuçları tartışmalı Annapolis zirvesinden sonra, Filistin Bağışçılar Konferansı 1996'dan beri en geniş katılımla bu hafta başında toplandı. Yaklaşık 90 ülke uluslararası kuruluş heyeti bu toplantı için Paris'e geldi. Toplantıda Salam Fayyad hükümetinin hazırladığı 2008-2010 Filistin Reform ve Kalkınma Planı için finansman desteği arandı. Bu çerçevede, Filistinliler için 3 yıllık bir sürede kullanılmak üzere yaklaşık olarak 5.6 milyar dolar yardım yapıldı. Gelinen noktanın değerlendirmesi nereden baktığınıza bağlı. Bir yandan, Filistin m
[Devamı]
Tüketici kendini iyi hissetmeyince büyüme yavaşlar
18 Aralık 2007
Yok söyleyince olmuyor. İlle de fiilen olmasını beklemek gerekiyor. Nitekim işte oluyor. Rakamlar ortada. Bugün Türkiye'nin önündeki en büyük tehlike büyüme sürecinin hız kesmesidir. Türkiye'de önümüzdeki dönemde en çok korkmamız gereken hadise yurtiçine fon girişlerinde bir ani duruş kaynaklı "ani ölüm" ihtimali olmamalıdır. En çok korkmamız gereken hadise bir "yavaş ölüm" ihtimali olmalıdır. Son büyüme rakamları bu hadiseden korkmamız gerektiğini göstermektedir.
[Devamı]
Reel faizi düşüremeyen sonucuna katlanır
17 Aralık 2007
Ocak 1996'da TÜSİAD raporu olarak yayımlanmıştı: 'Şirketler kesiminin finansman sorunları ve alternatif finansman kaynakları' (TÜSİAD-T/96-1/192). Çalışmanın ana tezlerinden bir tanesi şuydu: "Şirketler kesiminin finansman imkânları ve finansman deseni üzerinde durmayan bir iktisadi politika önerisi, sürdürülebilir bir büyüme sürecini yakalayabilmekte zorlanır."Raporu, Emin Öztürk ve Güven Sak ile birlikte yazmıştık. Ne yazık ki sevgili Emin'i cumartesi günü genç bir yaşta kaybettik. Emin ile birlikte 1980'lerin sonları ile 1995'in başı arasındaki dönemde Merkez Bankası Araştırma Bölümü'nde çalıştık. Bıkmadan önemli sorular soran, yanıtlarını arayan, yaygın hurafeleri sürekli sorgulayan, ilginç çözümlemeler yapan çok iyi bir ekonomistti. 'Malum' bir nedenle 1995 başında arkamıza
[Devamı]
Sanayiye teşvik mi veriyoruz, yoksa tazminat mı?
17 Aralık 2007
Devlet, sistemin işleyişini engellen birçok mikro sorunu çözecek önlemleri almadığı için firmalar kardan zarar ediyorlar. Devlet de bu zararları kısmen de olsa gidermek için teşvik veriyor.
[Devamı]