Özde aynı olmalı, görüntüde değil
14 Aralık 2008
Bize benzer ülkelere ilişkin risk algılaması arttığında, 'bizlerin' hazineleri daha yüksek faizle borçlanmak zorunda kalıyorlar. Daha önce ihraç ettikleri tahvillerin piyasadaki faizleri de paralel biçimde artıyor. Oysa başka coğrafyalarda durum daha farklı.
[Devamı]
Devletin krizden çıkıştaki rolü üzerine
12 Aralık 2008
Hanehalklarının tüketim, şirketlerin de yatırım kararlarını azaltma yönünde gözden geçirdikleri bir ortamdayız. Bu hem gelişmiş ülkelerde böyle hem bizim de içinde bulunduğumuz gelişmekte olan ülkelerde. Bu durumda akla ilk gelen çözüm yolunun "kamu harcamalarını artırmak" olması bir bakıma doğal. Asıl sorun ise bundan sonra başlıyor. Herhangi bir kamu harcamasını artırmakla beklenen sonuca varabilir miyiz? ABD'nin bu yıl başındaki vergi iadesi denemesini anımsayalım. Aslında bu da bir kamu harcaması olarak düşünülebilir. Yapılan, her vergi mükellefine sabit bir miktar transfer harcaması yapılması. Özelliği bunun kişiler arası aktarım biçiminde olmamasında. Burada transferi alan da onun finansmanına katılan da aynı kişi. Verginizi ödüyorsunuz, aradan bir süre geçtikten sonra de
[Devamı]
Sızdırma tasarımı çok sorunlu
11 Aralık 2008
IMF ile yapılan görüşmeleri basına sızdıran 'yüksek düzey bürokrat' ya çok eğleniyor, ya da tasarım yeteneği çok zayıf, 'sızdırma biçimi' bizde 'kandırılıyoruz' duygusunu anında uyandırıyor. Geçenlerde 'yüksek düzey bürokrat'tan naklen, IMF'nin, 2009 enflasyon hedefinin yüzde 13-14 düzeyine çekilmesini istediğini okuduk. O zaman bu çok 'komik' gelmiş, IMF ile yapılan görüşmelere ilişkin 'yüksek düzey bürokrat'a atfen çıkan haberlerin üzerinde durmamaya karar vermiştim. Ama bu bayram günü şeytan dürttü, ben de bir şeyler karalayayım istedim.
[Devamı]
Kredinin önemi
08 Aralık 2008
Bir ekonomideki kredi miktarı ve artış hızı ile büyüme hızı arasında çok yakın bir ilişki var. Milli gelirin yaklaşık yüzde 70'i özel kesimin tüketim harcamalarından oluşuyor. Tüketici kredileri olmasa, özel kesimin tüketim harcamaları sadece tüketicilerin o dönemdeki gelirine ve geçmiş birikimlerine bağlı olacak. Oysa tüketici kredisi varsa, gelecekte elde edileceği düşünülen gelire bağlı olarak şimdiden kredi alıp harcama yapmak mümkün oluyor. Dolayısıyla tüketici kredileri, özel tüketim harcamalarının cari dönemdeki gelir ve onda ortaya çıkan dalgalanmalar tarafından kısıtlanmasının önüne geçiyor.
[Devamı]
Vay, bu ne kontrol kabiliyeti!
07 Aralık 2008
2009 büyüme hızımız üzerine bir tartışmadır gidiyor. 2009 bütçe çalışmalarında bu hız yüzde 4 olarak saptandı. Daha sonra basında IMF'nin büyüme hızının yüzde 2'ye çekilmesini istediği, bu nedenle de IMF ile anlaşma yapılmaya yanaşılmadığı haberleri çıktı. Şimdi de 2009 büyüme hızımızın yüzde 0 olarak belirleneceği haberlerini okuyoruz. Biliyorum, artık nereden biliyorsam; sizler de en az benim kadar merak ediyorsunuz. Sayın ve sevgili büyüklerimizden son günlerde duyduklarımız, bir de üzerine bu haberler elbette bu yaman merakın nedeni. Dilimin ucuna gelip de bir türlü soramadığım, bu köşede yazmam için ise parmaklarımın uçlarının klavyenin tuşlarına dokunmasının yeterli olduğu soru şu:
[Devamı]
Sorunumuz, boş lafın boş laf olduğunu fark etmiş olmamızdır
06 Aralık 2008
Dünya milli gelirinin (Dünya Bankası'nın kalkınma göstergelerine göre) yaklaşık üçte biri iki ülkeden kaynaklanıyor: ABD ve Çin. Geçen 10 yıllık dönemde, ABD ve Çin'in tempolu büyüme performansı sayesinde, dünya ekonomisi, bir bütün olarak, hızlı bir büyüme performansı gösterdi. Ama geçen hafta gelen iki haber, hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını ortaya koydu. Haberlerin ilki Amerikan Ulusal Ekonomik Araştırmalar Bürosu (NBER), diğeri ise Dünya Bankası kaynaklıydı. Bakın ne diyorlardı? NBER, Amerikan ekonomisinin, Aralık 2007'den beri bir daralma sürecine girdiğini "resmen" açıkladı. NBER'nin görevi bu durumda resmi açıklamayı yapmak. Kurum, gerekeni uzun süre beklemeden yaptı. Bu arada Dünya Bankası, Çin ekonomisi hakkında Aralık 2008 tarihli raporunu açıkladı. Buna göre Çi
[Devamı]
Bir kredi ekonomisi nasıl canlandırılır
05 Aralık 2008
Adam başına gelirimizin şu kadar olduğu ile ya da filan tarihte dünyanın bilmem kaçıncı en büyük ekonomisi olacağımızla övünüp dururuz. Ama nedense Türkiye'nin uzunca bir süredir bırakın "takas ekonomisini", "parasal ekonomi" aşamasını bile geçip "kredi ekonomisi" olduğunu ise unuturuz. Bu nedenle de ekonomide ne olup bittiğini doğru dürüst kavramada zorluk çekeriz. Aldığımız iktisat politikası kararları da bu nedenle pek sağlıklı olmaz. Kredi, verilen bir söz üzerine yapılan mali işlemdir. Bu nedenle de kredi piyasası "Al parayı ver portakalı" biçiminde çalışan piyasalardan köklü farklılıklar gösterir. Kredi ilişkisi güvene dayanır, belirsizlikten etkilenir. Güven sarsılınca kredi verenler ortadan çekilmeye başlarlar. Bu ise kredilerin ve dolayısıyla iş hacminin daralmasına yol
[Devamı]
Beklenenler ne yazık ki gerçekleşiyor
04 Aralık 2008
Şöyle bir durum düşünün: Döviz kuru artıyor, faizler yükseliyor ve borsa endeksi aşağıya gidiyor. Bu gelişmeler bazı şirketleri, mali yatırımcıları ve tüketicileri olumsuz yönde etkiliyor. Elinde tuttuğu hisseyi satıp bir şeyler satın almak isteyen zararlı çıkıyor. Kur yükselişi döviz cinsinden borçları olanların canını sıkıyor. Faiz artışı da değişken faizle borçlanmış olanları ya da yeni kaynak arayışındakileri üzüyor.
[Devamı]
Kredi muslukları kesiliyor
01 Aralık 2008
Perşembe günü, şirketler kesiminin yurtdışından borçlanmasına ilişkin verileri vermiştim. İlk dokuz ayın verileri, toplam net borçlanmada son üç ayda belirgin bir düşüşe işaret ediyordu. Bu düşüşe karşın, küresel krizin Türkiye'ye temel olumsuz etkilerinden birisi olması beklenen ve 'dış kredi musluklarından giderek az su akması' şeklinde ortaya çıkacak gelişmenin henüz uzağında olduğumuzu da ortaya koyuyordu bu veriler.
[Devamı]
Hangi sektör ekonomiyi felç edebilir
01 Aralık 2008
Ekonomiyi krize sokmadan, yani bazı sektörlerde ya da ekonominin tümünde üretim tümüyle durmadan, önlem alınması gereken başlıca sektör hangisi? Başka bir deyişle hangi sektördeki üretim düşüşünün ekonomiyi felç edeceği nasıl saptanabilir? Türkiye açısından bankacılık gibi görünüyor. Yaklaşık 20 yıl önceydi. İktisadi büyüme sorunuyla uğraşıyordum. Gözüme bir ekonominin en uygun nasıl daralabileceği sorununu ele alan bir çalışma takıldı. Büyüme kavramına o kadar alışmıştık ki, "daralma" diye bir sorunun varlığının, hele daralmanın en uygun nasıl olabileceğinin araştırmaya değer bir konu olabileceği, doğrusu, aklımın ucundan bile geçmemişti. Ancak yine de bir şeyler okudum. Konu ana çizgileriyle şuydu: Çok sektörlü bir ekonomi düşünelim. Bu ekonomi dışsal bir şokla karşılaşsın ve
[Devamı]